Kültür Sanat

Paris’in Büyüsü: Woody Allen’ın Paris’te Gece Yarısı Filmi İncelemesi

Paris’in Arnavut kaldırımlı sokaklarında gezindiyseniz, bir akşamüstü güneşinin Seine Nehri’ne yansıyan halini izlediyseniz ve Paris’in romantizmine sayısız kere yenik düştüyseniz, bu şehrin güzelliğinin kalbinizin derinliklerine nasıl nüfuz ettiğini bilirsiniz. Şehrin romantizminin ve bu romantizme gönlünü kaptırmış bir karakterin portresini Woody Allen “Paris’te Gece Yarısı” filmiyle çiziyor. Böylesine keyifli ve romantik filmlerinden biri aşkın şehri olarak adlandırılan Paris’ten başka nerede çekilebilirdi ki? (Belki Viyana’da…)

PARİS’İN ÜNLÜ İMGELERİ

Film, Paris’te Gece Yarısı’nı sinema salonlarında izleme isteği uyandıran muhteşem bir sekansla açılıyor. Burası en büyülü haliyle Paris aslında — anıtlar, manzaralar, değişen renkler — kısacası sizi içine çeken her şey. Romantik sekans, Paris’e âşık bir erkek ile tam tersi hislere sahip bir kadın arasındaki sohbet için mükemmel bir fon teşkil ediyor.

GIVERNY’DE MONET’NİN BAHÇESİ

Monet’nin nilüfer çizimlerinin birçoğunu yaptığı köprüden, Paris’in romantizmi sayesinde ayakları yerden kesilen bir çiftin durduğu Giverny’nin huzurlu bahçelerine iniyoruz. Paris’in büyüsü, ilk romanı için mücadele eden bir Hollywood senaristi olan Gil’in (Owen Wilson) kalbini romantik ve biraz da nostaljik bir büyüyle fethediyor.

Gil, nişanlısı Inez (Rachel McAdams) ve muhafazakar ebeveynleri ile Paris’te tatildedir. Birçok noktada farklı görüşlere sahip olan Gil ve Inez, doğal olarak Paris’in cazibesi konusunda da fikir ayrılığına düşerler. Gil, Paris’in romantizmine tabiri caizse aşık olup her köşesinde romanı için ilham kaynağı bulurken Inez yaklaşan düğünlerine odaklanmaktadır.

Paris’in sadece 80 km batısında bulunan Giverny’deki Monet bahçeleri, Paris’te yapılabilecek en güzel günübirlik gezilerdendir.

İzlenimci ressam Claude Monet’nin kendi elleriyle yarattığı ve “en büyük şaheserim” dediği Giverny’deki cennet bahçesinde büyük bir keyifle gezinebilirsiniz. Bugün müze olarak korunan bahçe, her yıl binlerce ziyaretçinin akınına uğruyor. Son dönem resimlerinin, özellikle Nilüfer tablolarının en büyük ilham kaynağı. [1]

Monet’ye ilham veren manzarada dolaşarak geçen bir günün tadını çıkarmanın akabinde, Midnight in Paris’te Gil ve Inez’in de yaptığı gibi Monet’nin tablolarını görmek için Paris’e geri dönebilirsiniz.

MONET’NİN L’ORANGERIE’DEKİ NİLÜFERLERİ

Gil ve Inez, Inez’in Amerika’dan arkadaşları John ve Carol ile karşılaştıklarında birbirlerinden uzaklaşırlar. John oldukça gösterişli ve Gil’in tanımladığı gibi “sözde bir entelektüel” olsa da Inez onun her şeyi bilen tavrını büyüleyici bulur. İki çift, Monet’nin Giverny’deki bahçelerden ilham alan büyüleyici “Les Nymphéas” tablolarına hayranlıkla bakarak Orangerie Müzesi’ni dolaşmaya başlarlar.

RODİN MÜZESİ

Gil ve Inez, Paul ve Carol ile 7. bölgedeki görülmeye değer yerlerden biri olan Rodin Müzesi’ni sonraki durak olarak seçerler. Paul’un Rodin hakkında verdiği yanlış bilgiler gezi boyunca Carla Bruni’nin oynadığı müze rehberi tarafından kibarca düzeltilir.

Rodin Müzesi, sanatçının yaşamış aynı zamanda da çalışmış olduğu 18. yüzyıldan kalma güzel bir konakta yer almaktadır. Farklı gül çeşitleriyle dolu bahçeler, Rodin’in sergilenen heykellerine hoş bir fon oluşturuyor.

Bu gezi, meşhur “Düşünen Adam Heykeli”nin orijinalini yerinde görmek adına da güzel bir deneyim olacaktır. En kolay ulaşım yolu olarak 13 numaralı metro hattının Varenne istasyonunda inip Rodin heykelleri eşliğinde müzeye yürüyebilirsiniz.

VERSAILLES SARAYI VE BAHÇELERİ

Çiftler Paris’ten Chateau de Versailles’a günübirlik bir gezi daha yaparken, Paul her şeyi bilen bir rehber konumundadır.

Versailles’daki ucu bucağı görünmeyen bahçelerde dolaşmak sizin için de büyüleyici olabilir. Hâlâ bir köşeyi dönüp tarihe adım attığınızı görmenizi sağlayan o kraliyet ihtişamını doruklarda hissediyorsunuz! Paris’in sadece 20 km güneybatısında yer alan Versailles Sarayı’na şehir merkezinden trenle kolayca ulaşılabilir.

Bu büyülü filmden bir dakikalığına uzaklaşıp ilginizi çekebilecek bir bilgi vermek istiyorum. Versailles Sarayı’nda, şatosunda desek daha doğru olur, hiç tuvalet bulunmaz. Bunun nedenine ise bu yazımızda yer vermesek daha doğru! Birçok farklı alternatif arasından bana kalırsa Versailles’a en kolay ulaşım RER-C ile Versailles Rive Gauche istasyonuna gelmek ve şatoya doğru adımlamak.

HOTEL LE BRISTOL

Gil ve Inez, 8. bölgedeki beş yıldızlı Hôtel Le Bristol’de kalıyorlar ve Gil’in geceleri Paris’te yaptığı ilham verici yürüyüşler için giyinik görünümünü açıklamaya çalıştığı ikonik sahne de dahil olmak üzere birçok sahne orada çekiliyor. Inez tabii ki kaçırdığı maceralardan bihaber!

Paris’in romantik manzarasının, muhteşem merkezi konumların, zarif dekorun olduğu bir bölge diyebiliriz burası için!

LE GRAND VEFOUR

Woody Allen’ın Gil ve Inez’in ailesi ile öğle yemeği için seçtiği mekân, 18. yüzyıl Paris cazibesini yansıtan Le Grand Véfour adlı restorandır. 1. bölgede, ihtişamlı Palais Royal’in pasajlarında yer alan Le Grand Véfour dünyanın en eski restoranlarından biridir. 1784 yılında inşa edilen Le Grand Véfour, sofra sanatını şekillendirmiş ve Fransız gastronomi tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Victor Hugo’dan Colette’e ve hatta André Malraux’ya kadar, başkentteki büyük isimler yüzyıllar boyunca burayı kantinleri haline getirmiştir desek yanlış olmaz. [2]

Palais Royal’deki olası alışveriş serüveni ve güzel bahçeleri yaşanılmaya değer anılar biriktirmenizi sağlayabilir.

LES PUCES DE SAINT-OUEN

Gil ve Inez, Porte de Clignancourt’ta (4 numaralı metro hattının son durağı) bulunan Paris’in ünlü bit pazarı Les Puces de Saint-Ouen’i de ziyaret ediyor. Inez alışveriş yaparken Gil, antikalar satan, 1920’lerin Paris’inin müzik ve sanatına olan tutkusunu paylaşan samimi bir kadın olan Gabrielle ile tanışıyor.

Siz de Les Puces’ü ziyaret edebilir, belki de geçmişten bir hazine keşfedebilirsiniz. Bu bit pazarı yedi hektarlık bir alanı kaplamakta ve her hafta sonu ağırladığı 120.000 ila 180.000 arasında ziyaretçi ile dünyanın en büyük antika pazarı sıfatını taşımaktadır.

SEINE NEHRİ

Tıpkı Gil gibi, Seine kıyılarında yürümeyi çoğumuz severiz. Günün hangi saatinde olursa olsun -sabah erkenden güneş doğarken, gün batımında şehir pembeye döndüğünde ya da gece ışıklar karanlık sulara uzandığında- her zaman ihtişamını koruyan bir atmosferi vardır. Paris’in kalbi, birçok favori noktaya yürüyerek gidebileceğiniz kadar küçüktür ve Gil’in yaptığı da tam olarak budur.

Hem gündüzleri hem de Gil’in 1920’lerin Paris’indeki fantastik gece yarısı maceraları sırasında, filmdeki birçok sahne Seine Nehri boyunca çekilmiştir. Başrolümüz yürüyüşlerinden birinde, Seine Nehri boyunca uzanan, antika ve ikinci el kitaplar, baskılar ve diğer birçok hazinenin satıldığı kitapçılar olan Les Bouquinistes’in yanından da geçmektedir.

Gil, Carla Bruni’nin canlandırdığı müze rehberi ile bir başka sahnede, Seine Nehri’nin ortasındaki Ile de la Cité adasında Notre Dame Katedrali’nin arkasındaki güzel bahçede oturmaktadır. Burası Paris’te dinginliği ve romantizmi aynı karede bulabileceğiniz bir yerdir. Ile de la Cité’nin büyüleyici Place Dauphine’ine bakan yerlerde konaklamak da doğru bir seçim olabilir!

DEYROLLE

Paris’in belki de en sıra dışı mağazalarından biri olan Deyrolle, Gil’in Paris’teki gece yarısı maceraları için ideal gerçeküstü ortamlarından biridir. 1831’de kurulan bu mağaza, Fransız Kralları ve Kraliçeleri zamanından kalmadır. Deyrolle’un zemin katı, Le Prince Jardinier adında şık bir bahçecilik mağazasına dönüştürülmüştür.

ÜNLÜ EDEBİYAT KAFELERİ

Paris’te Gece Yarısı filminin edebi ve sanatsal ambiyansına tam olarak uyan, Boulevard Saint-Germain boyunca, uzun zamandır Paris’in edebi kalbi ve ruhu olarak kabul edilen St-Germain-des-Prés’ye doğru bir gezinti yapabilirsiniz. Gil’in gece maceraları onu yazarların ve sanatçıların dünyasına ve Paris’te yarattıkları canlı kafe ortamına geri götürüyor. Dünyanın ilk kahvehanesi olan Le Precope 1686’da açıldığından beri sanatçılar, yazarlar ve seçkin entelektüeller St-Germain-des-Prés kafelerini düzenli uğrak yerleri haline getirdiler. En ünlü kafelerin başlarında gelen Les Deux Magots, Café de Flore, Le Precope, Brasserie Lipp ve Café Bonaparte’da nostaljik atmosferi içinize çekebilirsiniz.

SHAKESPEARE AND COMPANY

Gerçek dünyasındaki edebi arayışlarıyla F. Scott Fitzgerald, Hemingway ve Gertrude Stein gibi isimlerle geceleri bambaşka bir hayat yaşayan Gil’in Notre Dame’dan Seine’in hemen karşısındaki ünlü Shakespeare ve Company kitapçısına geldiğini görmemiz şaşırtıcı değil. Hâlâ inanılmaz bir ilgi gören bu cafe, Ile de la Cité ve Latin Mahallesi’ni keşfederken eğlenceli bir durak olabilir!

LATİN MAHALLESİ

Gil’in 1920’lerin Paris’ine yaptığı gece maceraları, bir gece kaybolduğu Latin Mahallesi’nde başlamaktadır. Kahramanımız 5. bölgede Panthéon yakınlarındaki Saint Etienne-du-Mont Kilisesi’nin merdivenlerine otururken eski model bir araba yanaşır ve 1920’lerden kalma bir grup parti müdavimi onu içeri davet eder. Filmde tekrar tekrar, Saint Etienne-du-Mont’un yan tarafındaki bu küçük merdivenlere, zamanda geriye gitmek için gece yarısı geri döner başrol karakterimiz.

PONT ALEXANDRE III

Paris’te Gece Yarısı’nın sonunda, Gil tekrar Gabrielle ile karşılaşır ve yağmur altında eve yürümeyi teklif eder. Paris’in büyüsünü yakalamak adına, Seine üzerinde inşa edilmiş en gösterişli köprülerden biri olan Pont Alexandre III’da yürümek çok doğru bir karar olacaktır!

Paris’te geçirilen güzel günlerden birinin -ya da çağın mı demeliyim- sonuna gelmişken, günün şarkısını da eklemek istiyorum. Keyifli dinlemeler!

[1] https://acikradyo.com.tr/botanitopya/claude-monetnin-bahcesi
[2] https://www.pariszigzag.fr/secret/histoire-insolite-paris/la-petite-histoire-du-restaurant-le-grand-vefour/amp

Yazar Hakkında

Aydan Bayar

Yorum yap

Paylaş
Bağlantıyı kopyala