Hukuk

1971 Fransası’nın Feminist Devrimi: “343 Kaltağın Manifestosu”

Fransa’da kürtaj yasak mı? Fransa’da kürtaj ne zaman suç olmaktan çıkarıldı? Fransa’da kürtaj protestoları nasıl başladı? Fransa’da hangi yasa kürtajı suç olmaktan çıkarmıştır?

II. Dünya Savaşı Fransası’nda Mareşal Pétain tarafından ülkede ilan edilen ve Cumhuriyet dönemlerini kesintiye uğratan Vichy Rejimi, propaganda aracı olarak şu 3 sloganı kullanır: “İş-Aile-Vatan”. Otoriter bir karakter taşıyan bu rejim, insan haklarının ve özgürlüklerin üzerinden de adeta buldozer gibi geçecektir.

Kürtaj, Vichy Rejimi altındaki Fransa’da 1942 yılında yapılan bir yasal düzenleme ile “Devlete karşı suç” kapsamına alınacak ve çocuğunu kürtajla aldıran kadınlar dönemin meşhur “İstisnai Mahkemeleri”nce idama kadar varan cezalara çarptırılacaklardır. Bu kürtaj suçuna karşı çıkan Fransız kadınlarının sesi ise ancak 1950 yılından itibaren yavaş yavaş duyulmaya başlayacaktır.

1968 seçimlerinden sağın ezici bir üstünlükle çıkması, ülkeyi muhafazakar bir yapıya sürükleyecek ve 20. yüzyıl Fransası’nda kadın olarak doğmanın; “esaretle” veya “ayrımcılık ile sonuçlanan yarım insanlık ile” özdeşleştirilmesine sebebiyet verecektir.

İşte tam 50 yıl önce bugün, kürtajın halen Fransa’da suç teşkil ettiği yıllarda, “Le Nouvel Observateur” gazetesinin 5 Nisan 1971 tarihli sayısında 343 kadının “Kürtaj yaptıranlardan biri de benim!” itirafında bulunduğu bir manifesto yayımlanır. Evet, bu bir suç itirafıdır ve yüzlerce kadın özgürlüğünü feda ederek ve çarptırılacağı cezayı göze alarak bu bildiriye imza atar.

Kadın hakları aktivisti Simone de Beauvoir’ın önderliğindeki ne istediğini tam olarak bilen 343 kadının manifestosu şu satırlarla başlar:

Fransa’da her sene bir milyon kadın kürtaj oluyor. 

Bunu gizli ve tehlikeli koşullar altında olmak zorunda kalıyorlar ve oysa ki tıbbi müdahale ile yapıldığı zaman bu operasyon gerçekten basit bir operasyon.

Milyonlarca kadını sessizleştiriyoruz. 

Ben de onlardan bir tanesi olduğunu açıklıyorum. Ben de kürtaj oldum. 

Ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine erişim istediğimiz gibi, özgürce kürtaj olma hakkını da istiyoruz.

Simone de Beauvoir’ın kaleme aldığı bu bildirinin altına Marguerite DurasGisèle HalimiFrançoise SaganCatherine DeneuveAgnès VardaJeanne Moreau gibi önemli isimlerin yanı sıra yüzlerce kadın aktivist imza atar.

Dönemin muhafazakar siyasetçilerince kürtaj hakkı talep edenler “ucuz kadınlıkla” ve hatta “fahişelik” ile itham edilir. Charlie Hebdo karikatüristi Cabu bu sivri dilli ifadelerden pek hoşlanmaz. Nihayet kürtaj hakkının en sert eleştiricilerinden olan dönemin başbakanı Michel Debré’yi de kapağa koyarak çizdiği bir karikatüründe şu soruyu sorar: “Kürtaj manifestosunu imzalayan bu 343 kaltağı kim hamile bıraktı?”

İşte 1971 yılındaki bu bildiri, Cabu’nun bu çiziminin ardından ülkede “343 Kaltağın Manifestosu” olarak anılmaya başlanacaktır. Artık rıza ile ya da rıza dışı hamilelikte yegane “suçlu” kadın olmaktan çıkacak ve kadının kendi bedeni üzerindeki kendi kararlarını verebilmesi gerektiği düşüncesi zihinlerde belirecektir.

Kamuoyu desteği giderek artar. Yüzler bin, binler on bin olur ve Fransa engellenemez bir değişime doğru sürüklenir. Manifestodan tam 1 yıl sonra, 1972 yılında, aynı zamanda bildirinin imzacılarından olan kadın hakları aktivisti Avukat Gisèle Halimi, vekil sıfatıyla yer aldığı bir davada muazzam bir hukuki zafer kazanacaktır. Bu yargılama tarihe “Bobigny Davası” olarak geçer.

Davada; uğradığı tecavüz sonucu hamile kalan 16 yaşındaki bir kız çocuğu, kürtajla bebeğini aldırmış olması dolayısıyla yargılanmaktadır. Halimi, sanık vekilliğini üstlendiği bu davada gösterdiği büyük çaba ile müvekkili hakkındaki suçlamaların düşürülmesini sağlar. Yürürlükteki yasal hükümlerin aksi yönünde verilen bu hakkaniyetli karar, Fransa’da“hamileliğin rıza ile sona erdirilmesi” fiilinin suç olmaktan çıkması yolunda büyük bir mesafe kat edilmesini sağlayacaktır.

1974 yılında ise kadının kendi bedeni hakkında karar verebilmesinin önünü açan en önemli olay gerçekleşecektir. Fransız demokrasi tarihinin ikinci kadın vekili olarak parlamentoda kendisine yer bulan ve Jacques Chirac tarafından Sağlık Bakanı olarak kabinede görevlendirilen Simone Veil%95’ini erkeklerin teşkil ettiği Assemblée Nationale karşısında o tarihe geçen konuşmasına şu sözlerle başlar:

Sizlerle kadınların ortak olarak kabullendiği bir düşünceyi paylaşmak istiyorum. Bunu neredeyse tamamı erkeklerden oluşan bir meclis karşısında yapıyor olduğum için bağışlayın ancak şunu bilin ki hiçbir kadın kürtajı büyük bir zevkle talep etmiyor. Bu hususta kadınları dinlemeniz yeterli olacaktır.

Kürtaj bir dramdır ve her zaman da dram olarak kalacaktır. Sizin önünüze getirilen bu yasa, esasen; rıza ile hamileliği sona erme durumunu yasa izin verdiği ölçüde kontrol etmek ve kadını bundan olabildiğince vazgeçirmek amacı taşıyor.

Nihayet yıllardır süren hukuki ve politik mücadele karşılık bulacak, “rıza ile hamileliğin sona erdirilmesi” [Interruption volontaire de grossesse, (IVG)] fiilini suç olmaktan çıkaran “Veil Yasası” ( Loi Veil ) 17 Ocak 1975’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecektir. Bu yasa ile kürtaj Fransa’da illegal bir faaliyet olmaktan çıkacaktır.

Bugün Fransa’da; hamileliğin ilk 12 haftalık süresi içerisinde doktor kontrolünde hamileliği sona erdirmek, yani kürtaj yaptırmak, yasal bir faaliyet olarak kabul ediliyor. 1982’den beri ise kürtaj operasyonun tamamı sosyal sigorta tarafından karşılanmakta.

İşte bu öykü, sosyolojik ve politik bütün gerçeklik ve kabullere başkaldırının ürünü olan bir manifestonun başarı öyküsü.

Bugün kadınlarca özgür olarak “Benim bedenim, benim kararım” sloganı atılabilmesini sağlayan feminist bir devrimin öyküsü.

Kaltak” yaftası vurulan kadınların onurlu ve gururlu duruşunun öyküsü.

Kadın haklarının, sosyal hayattaki diğer tüm alanlarda da tamamen korunabildiği güzel bir dünya ümidiyle, Gisèle Halimi’den bir alıntı ile noktalayalım:

“Kadınlara üç şey söylüyorum: Ekonomik bağımsızlığınız özgürlüğünüzün anahtarıdır. Haysiyetinize yönelen jest, tutum, söz ve durumlara hiçbir zaman müsaade etmeyin. Ve asla vazgeçmeyin!”

Yazar Hakkında

Nasip Dağlı

İstanbul’da hukuk eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Barosu’na kaydolarak avukatlığa adım attı. Akabinde master eğitimi için Paris’in yolunu tuttu. Önce Sorbonne ardından Assas Üniversitesi’nden master diplomaları alarak Fransa’da meslek hayatına başladı. 2020’deki karantina günlerinde ise Fransız Gastesi projesini hayata geçirdi.

2 Comments

Yorum yap

Paylaş
Bağlantıyı kopyala