Kültür Sanat Tarih

Bilinen Tarihi Değiştiren Film: “Le Chagrin et la Pitié”

Fransa’nın kahramanlık hikayeleri ile örülü “kurtuluş” yıllarına farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacak bir belgeselden bahsedeceğiz.
Le Chagrin et la Pitié ve Résistancialisme

1971 yılında en iyi belgesel film kategorisinde Oscar adayı gösterilen Fransa, İsviçre ve Almanya ortak yapımı « Le Chagrin et la Pitié (Keder ve Merhamet) », önce Almanya’dan Fransa’ya, daha sonra da ABD’ye göç etmiş Marcel Ophüls’ün yönettiği dört saatlik bir belgesel film. Her kesimden insanlarla yapılan röportajlardan oluşan bu film, Clermont-Ferrand’ın işgal yıllarının (1940–44) bir kroniği niteliğinde. Amacı, Fransa’da o yıllarda hakim olan “résistancialiste” miti yıkarak, işgal yıllarının gerçeklerine ışık tutmaktı.

Yayımlandığı andan itibaren Fransa’da tarihçilerin ve politikacıların de dahil olduğu birçok tartışmanın odağı oldu. Hatta bir dönem televizyonda gösterimi dahi yasaklandı. Peki, neden bu filmden bu kadar korkuldu?

Résistancialisme, tarihçi Henry Rousso’nun icat ettiği bir neolojizm. Rousso bu terimi savaş sonrası özellikle Gaullistlerin ve komünistlerin inşa ettiği ve daha sonra kutsallaştırdığı toplumsal belleği ifade etmek için kullanıyor. Bu mite göre savaş yıllarında Fransızların çoğu direnişçiydi, Vichy rejimi Fransızları temsil etmiyordu ve zaten toplum üzerinde büyük bir etkisi de yoktu. Bu mitin muhafaza edilmesi Fransa’nın birlik ve beraberliği için hayati görülüyordu. Savaşın öteki yüzü hep göz ardı edildi.

Fakat bu mit uzun süre hayatta kalmadı ve 70’li yılların başından itibaren itibarını kaybetmeye başladı. Direnişin en büyük figürü olan Charles De Gaulle’ün 1969 yılında istifası, 1970’te ölümüyle geçmişle olan hesaplaşma arzuları daha da gün yüzüne çıktı. Bu hesaplaşmayı sinemaya taşıyan ilk eser “Le Chagrin et la Pitié” oldu.

Ophüls filmde Anthony Eden, Pierre Mendès France gibi devrin önemli politikacılarıyla, Pierre Laval (Mareşal Pétain’ın başbakanı)’in damadı gibi tanıklarla, Fransa’da görev yapmış SS askerleriyle, Alman ordusunda gönüllü görev yapmış bir Fransız’la, yerel halktan direnişçilerle, Pétain’cılarla “sessiz kitle”yle, kısacası her kesimden yaptığı röportajlarla Fransa’nın savaştaki rolünü irdeliyor.

Clermont-Ferrand şehrinin seçimi ise rastgele değil. Şehir, direnişin önemli merkezlerinden biri olması yanında; Vichy Fransası’nın başkentine, direnişin merkezi Lyon’a ve Alman işgali altındaki Fransa’yla “özgür bölge (zone libre)”yi ayıran hatta (ligne de démarcation) yakınlığı nedeniyle de tercih ediliyor.

Filmin gösterdikleri o zamanki résistancialiste mitle tamamen zıtlık arz ediyor: Yaratılan mevcut toplumsal hafızanın kabul ettiğinin aksine Fransızların çoğunluğu direnişçi değildi. “Bekle ve gör” politikasını izleyenler (attentiste) çoğunluğu teşkil ediyordu.

Filmin halka ulaşması zamanın politikacılarına göre milli beraberliğin muhafazası için bir tehlikeydi. O dönemde televizyon, Fransa Radyo-Televizyon Kurumu (L’Office de radiodiffusion-télévision française-ORTF) yoluyla denetim altında tutuluyordu.

Önce Charles de Gaulle “Fransa’nın hakikate değil, umuda ihtiyacı var.” diyerek filmin gösterimini reddetti. Georges Pompidou ve hükümeti de General’le aynı noktadaydı ve filmin televizyonda yayımlanması yasaklandı. Hatta Marcel Ophüls 68 olayları sırasında ORTF ile yaşadığı anlaşmazlıklar sebebiyle filmini Almanya’da tamamladı. Fakat tüm zorluklara rağmen belgesel 1971 yılında sinemaya çıktı. Paris sinemalarında tam seksen yedi hafta gösterimde kaldı, Avrupa ve ABD’ye dağıtıldı. Nihayetinde sinemaya çıkışından on yıl sonra Fransız televizyonlarında da gösterilmeye başlandı ve ilk gösterim gecesi on beş ila yirmi milyon kişi filmi seyretti. Film, birçok tartışmaya konu oldu.

Tarihçi Pierre Laborie “Le Chagrin et le Venin (Keder ve Zehir)” kitabında filmin résistancialiste miti yıkmaya çalışırken fazla ileri gittiğini ve Fransa’yı işbirlikçi gibi göstermeye çalıştığını iddia etti.

Fransa’nın muğlak kalan geçmişine dair tartışmalar uzun süre devam etti, zaman zaman hala devam ediyor. 1995 yılında ilk defa Başkan Jacques Chirac, 1942 yılında Fransa’da on üç bin Yahudi’nin tutuklandığı ve daha sonra çoğunun Auschwitz’e gönderilip öldürüldüğü elim olay (la rafle du Vélodrome d’Hiver) anısına yaptığı konuşmasında, Fransız devletinin de işlenen suçlarda payı olduğunu resmi olarak ifade etti:

“İşgalcinin (Almanya) işlediği akıl almaz suçlar Fransızlar tarafından, Fransız devleti tarafından desteklendi.”

“Geçmişin ve devletin kusurlarını kabul etmek ve tarihimizin karanlık zamanlarını göz ardı etmemek; insanı, insan özgürlüğünü ve haysiyetini savunmaktır.”

Yazar: Berkay Şen

Yazar Hakkında

Fransız Gastesi

Yorum yap

Paylaş
Bağlantıyı kopyala