Fransa’da Turquerie akımı on sekizinci yüzyılda büyük bir ilgi toplamıştır. Bu ilginin altında ötekini anlamaya dair büyük bir merak vardır. Kısaca, Turquerie akımı Osmanlı İmparatorluğu’na ait egzotik bir Doğu’nun, Batı toplumundaki yeniden sunumudur. Doğu kavramı ise son derece muğlak ve bir o kadar da ilgi uyandırıcıdır. Bu yazımızda özellikle Fransa’da rağbet gören Turquerie akımını inceliyoruz.
Her akım belli bir tarihsel bağlam içinde doğar, büyür ve son bulur. 1453’te Doğu Roma İmparatorluğu’nun düşüşü ile Batı toplumu büyük bir kayıp yaşamıştır. İlerleyen yıllarda ise Osmanlı İmparatorluğu, Batı toprakları üzerinde yayılmaya ve güçlenmeye devam etmiştir. Dolayısıyla Osmanlı, Batı’nın imgesinde güçlü ve fetheden konumunda kalmıştır. Oysaki uzun yıllar süregelen bu yıkılmaz imge, başarısız Viyana Kuşatması’nın ardından değişecektir. Böylece, Avrupa topraklarında Osmanlı otoritesi azalacaktır. Diğer yandan Fransa’da aydınlanma hareketi ön plana çıkmaktadır. Ülke, bilim ve sanat liderliğinde hızla gelişmeye devam etmektedir. Osmanlı güç kaybederken Batı toplumları kazanmaya başlamıştır. Kısacası Batı ve Doğu’da güçlerin dengelendiği bir dönem söz konusudur. Kurulan bu denge, toplumların birbirlerini tanımaya olan merakını artıracaktır.
Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllardan beri diyalog halindedir. Kurulan bu ittifak, elçiler yoluyla sağlanmıştır. Fransa, İstanbul’da ilk daimi elçiliğini 1535 yılında açmıştır. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu, ilk daimi elçisini Paris’e 1796 yılında gönderecektir. Kuşkusuz bu geciken ilginin ardında Avrupa’daki konumunun değişmesi yatar. Artık Batı toplumunda keşfedilmesi ve takip edilmesi gereken yenilikler vardır. Osmanlı’nın motivasyonu bu doğrultuda olmuştur. Oysa Fransa’nın Doğu’ya olan ilgisi daha farklıdır. Onlar için Doğu, keşfedilmeyi bekleyen gizemle dolu bir fantezi dünyasıdır.
Turquerie Akımı Nedir ?
On sekizinci yüzyılda, Doğu temasının Batılı sanatçılar tarafından kendilerine özgü biçimde kullanılması Turquerie akımını ortaya çıkarmıştır. Turquerie yalnızca, Doğu estetiğinin Batı’da taklit yoluyla sunumu değildir. Her imge belli bir amaç doğrultusunda yeni bir anlam kazanır. Haydn Williams söz konusu akımı şöyle tanımlamaktadır:
Turquerie Osmanlı Türk dünyasını, çeşitli sanat biçimlerinde ortaya çıkan Avrupa bakışını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Varsayılan konunun tasvirinden ziyade onu tasarlayan kültürel ortamın bir yansımasıdır. Belli sınırlar içinde Turquerie, bir sanatçının istediği her şey olabilir; değişken ve hayali karakteri kısmen bir ya da birkaç mesafeden bakışa bağlı bir görüş olmasından kaynaklanır. Öncelikle eğlence ve haz sağlamanın bir aracı olmasına karşın bazen statü ve ihtişamı vurgulamaya yönelik daha simgesel bir rolle yüklüydü ve hatta kurulu düzene eleştiriyi işleyecek şekilde kullanıldığı da olurdu. Turquerie bir üslup değildi; daha çok 18. yüzyılın gelişim seyrinde farklı yerlerde değişik tepkiler uyandıran bir temaydı.
Turquerie ve Edebiyat
Edebiyat alanında başta aydınlanmacı yazarlar, Doğu temasına sıklıkla yer vermiştir. Bu yazarların başında Voltaire ve Montesquieu gelmektedir. Montesquieu, İran Mektupları’nda özellikle Batılı ve Doğulu kadın imgeleri üzerinden eleştiri yapmıştır. Öyle ki kadın teması, Turquerie akımında büyük bir öneme sahiptir. Diderot ise Doğu medeniyetlerini akıldan uzaklaşmış, şatafat ve zevkin içinde kaybolmuş olarak tanımlayıp yermektedir. Aydınlanmacı yazarlar, Doğu imgesini yaşadıkları düzeni kıyaslamak ve eleştirmek amacıyla kullanmışlardır.
Her ne kadar dönem akıl ve disiplini ön plana çıkarsa da, zevk ve eğlenceye olan düşkünlük de aynı oranda artmaktadır. Doğu’nun gizli dünyası bu ateşi uyandırır. Özellikle, İstanbul’da görev yapan Antoine Galland Binbir Gece Masalları ‘nı Fransızca’ya tercüme eder. Kitabın eğlenceli yapısı, Fransızlar tarafından büyük ilgi görür. Böylece Doğu imgesi ressamlar, yazarlar ve sosyete arasında hayal dünyasını ve erotizmi uyaran eşsiz bir ilham kaynağı oluverir.
Turquerie ve Diplomasi
Turquerie, diplomasi alanında da Fransız devlet adamları tarafından bir statü yükseltme aracı olarak görülmektedir. Bunun bir örneğini Osmanlı devlet adamı 28 Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi’nde görmek mümkündür. Olay şöyle vuku bulur: Fransa’da elçilerle ilgili memur, daha yüksek bir rütbeye çıkmak üzeredir. Bu rütbe ise Osmanlı’da vezirlik makamına denk gelir. Osmanlı’da ise vezir, yabancı elçilerin yanına çıkmazmış. Bu sebeple Fransız memur da kendi statüsünü Osmanlı vezirine denk tutup görevli elçi 28 Mehmet Çelebi ile görüşmemek üzere ısrar eder. Bunun ardından ufak bir diplomatik problem yaşanır. Mehmet Çelebi olayı şu şekilde kaleme alır:
“Sizin Vezirleriniz elçilerin yanına çıkmadığından, herhalde bu adam da onlara özeniyor.” dedi. Bizim Vezirlerimiz elçilerin yanlarına gitmezler diye bizden elçilerin intikamını mı almak istiyor?
Eğer kendi büyüklüğünden gelmek istemiyorsa, peki neden Avusturya, Flemenk ve İngiliz elçilerine gidiyor da bize gelmiyor? Böyle olmaz! Bundan da anlaşılıyor ki, elçilere gitmeyecek kadar büyük bir adam değilmiş.
Bizim vezirlerimizin rütbeleri büyüktür. Onu taklide özenen her yönüyle etmelidir. Yoksa yalnız elçilere çıkmama yönünü taklide özenip de geri kalanını taklit etmemek yakışık almaz. Bizim vezirlerimiz elçilere gitmezler fakat çok fazla kalmayacak bir elçi geldiği zaman onları davet edip son derece gösterişli bir sofra düzenleyip ziyafet verir. Gidecekleri zaman da elçinin adamlarına kaftan, kendisine de samur kürk, altına da süslü, gösterişli bir at çeker. Elçi de samur kürkü giyer, donatılmış ata biner, gideceği yere gider. Bu adam da bizim vezirimiz gibi olsaydı davet edip bize ziyafet vermesi, adamlarımıza kaftan giydirmesi, bize de samur kürk giydirip altımıza donatılmış at çekmesi gerekirdi. Ayrıca bir de veda ziyafeti çekip merasime uyardı. Biz ise şu ana kadar onun bir lokma ekmeğini yemedik. Şu halde bu adamın bizim vezirimize benzer yanı neresidir? Yok ille taklit edeceğim diyorsa böyle tek yanlı taklit olmaz. Ya hepsini taklit eder veya kalkar bize gelir; yoksa veda için bizim onun yanına gitmemiz mümkün değildir.
Bu konuşmanın ardından Fransız memur, Osmanlı elçisi 28 Mehmet Çelebi’yi görmek ve vedalaşmak için geleceğinin bilgisini ulaştırır. Nihayetinde durum düzelir. Görüldüğü gibi diplomaside de yorumlamaya açık, kendine has bir Turquerie akımı söz konusudur.
Hayatın İçinde Turquerie
Turquerie Fransa’da günlük hayatta da kendine zemin bulmuştur. Özellikle Türk dokumaları ve desenlerine hem kadınlar hem erkekler büyük bir ilgi göstermişlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu’nda büyükelçilik görevi yapan Charles Gravier kendisinin Türk kıyafetleri içinde bir resmini ısmarlamıştır.
Türk desenleri yalnızca tekstilde değil matbaada da kendine yer bulur. Böylece Turquerie akımı, Fransa’da ciltçilik alanında da etkili olmuştur. Türk ciltçiliğinde sıklıkla kullanılan ebru kağıdı zamanla Fransa’da kullanılmaya başlamıştır. Bu konuda deneyimleri artan Fransızlar kitap iç yüzlerini ebru kağıtları ile kaplamışlardır.
Sonuç
Görüldüğü üzere Doğu’ya olan ilgi on sekizinci yüzyılda büyük bir önem kazanmıştır. Bunun bir sonucu olarak özellikle Fransa, Osmanlı’dan çok fazla ilham almıştır. Bu alanlar başta edebiyat, resim ve moda olmuştur. Ancak bu akım uzun yıllar boyunca sürmemiştir. On dokuzuncu yüzyılda etkisi tamamen kaybolmasa da yerini Oryantalizm akımına bırakmıştır.
Son olarak, Osmanlı ve Fransa arasındaki kültür alışverişi hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz “Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Kaynakça
Williams, Haydn. 18. Yüzyılda Avrupa’da Türk Modası Turquerie, çev. Nurettin Elhüseyni. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015.
28 Çelebi Mehmet Efendi Sefaretnamesi. Hazırlayan Abdullah Uçaman. İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser No:82, 1975