İfade Özgürlüğü, Fransa’da Radikal İslam ile en çok çatışan alan olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yazımızda da Fransa’da Radikal İslam’ın ifade özgürlüğüne nasıl müdahil olduğuna değineceğiz. Ülke gündeminde yaşanan olaylar üzerinden bu iki hususun Fransa’da nasıl karşılık bulduğuna göz atacağız. Bu olayların en başında da, bu hafta tüm yurt çapında kendisi için anma törenleri düzenlenen lise öğretmeni Samuel Paty geliyor.
Samuel Paty
Samuel Paty, Fransa’nın Conflans-Sainte-Honorine (Yvelines) bölgesinde, Bois-d’Aulne lisesinde çalışan, milli eğitimde görevli, 47 yaşında bir tarih-coğrafya öğretmeniydi. Bir dersinde Hz. Muhammed’in karikatürlerini öğrencileri ile paylaşıp ifade özgürlüğü tartışması başlatmış olması, bazı öğrenci velileri arasında huzursuzluk yaratmış ve tartışmalar büyüyerek okul dışına taşmıştı. 16 Ekim 2020 tarihinde, okul çıkışında, öğrencilerle bir bağı olmadığı söylenen Çeçen asıllı islamcı bir terörist tarafından, sokak ortasında kafası kesilerek vahşice öldürüldü.
Bu korkunç saldırıdan beri her sene Fransa’da 16 Ekim haftasında Samuel Paty için anma töreni düzenleniyor ve okullardan günün son saatini, ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı gibi konulara ayırıp tartışma düzenlenmesi isteniyor.
Hükümet sözcüsü Gabriel Attal, geçen sene olduğu gibi bu sene de 14 ve 17 Ekim tarihleri arasında tüm okullarda, Samuel Paty için bir dakikalık saygı duruşu eşliğinde anma töreni düzenleneceğini duyurdu. Konuya ilişkin açıklama metni şu şekildeydi:
“Fransa’daki tüm okullar ve kolejler, cumhuriyetçi değerlerine ve ifade özgürlüğüne bağlı, herkesin hassasiyetlerine saygı duyan bir Fransa için, ölen bu öğretmeni saygıyla anmaktadır. Bu saygı duruşu, bir dakikalık sessizlik duruşu ve/veya öğretmenler ile öğrencileri arasındaki tartışmalar şeklinde gerçekleşir.”
Gabriel Attal
Bu tartışmalar beraberinde yeni tartışmaları da getirdi. Bu hafta Alsace-Mullhouse bölgesinde bir öğretmen ve öğrenci arasında, derste laiklik ve ifade özgürlüğü tartışmasında Charlie Hebdo karikatürlerini gösterdiği için yeni bir sorun yaşandığı, 15 yaşındaki genç kızın “sınıfta Hz. Muhammed hakkında konuşulmamalı” dediği söyleniyor. Konuya sonradan ailesi de dahil olunca Samuel Paty referansı verilmiş. Buna bağlı olarak aile hakkında işlem başlatıldı, konu mahkemeye taşınıyor.
Diğer yandan sınıfta laiklik tartışması yaptığı için tehdit aldığını söyleyen başka öğretmenler de olduğu söyleniyor. Bu tehditi içeren farklı mektupların Evry bölgesindeki Georges Brassens lisesine gönderildiği konuşuluyor. Okul için ek koruma önlemleri alındı.
Göçmen karşıtı radikal söylemleri ile tanınan Eric Zemmour’un çağrısı üzerine 15 Ekim Cumartesi sabahı Samuel Paty için Paris’te bir anma töreni düzenlendi.
Samuel Paty’nin ölüm yıldönümü olan Pazar günü “Hayat pahalılığı ve küresel ısınma için” 16 Ekim yürüyüşünü düzenleyen Jean-Luc Mélenchon ve partisi La France Insoumise ise, bazı çevreler tarafından islamcılarla birlik olmakla suçlanmıştı. Gelen tepkiler üzerine Mélenchon ve meclisteki NUPES grubunun liderleri pazar sabahı Samuel Paty için Paris’te anma töreni düzenleyeceklerini duyurdular.
Son olarak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cumhuriyetin değerlerini temsil eden ulusal sloganına Samuel Paty’i de dahil ederek, “Özgürlüğe, Eşitliğe, Kardeşliğe, Samuel Paty’e… Bu mücadele özgürlük ve akıl için, ve siz artık bu mücadelenin yüzüsünüz. Çünkü hocam, Fransa’da ışıklar asla sönmez ” diyerek seslendi.
Fransa’da Twitter Trend’leri
Twittter trendlerine baktığımızda da Samuel Paty hafta boyunca gündemdeydi.
Bu tartışmalar olurken aynı anda “Araplar” hashtag’inde, 25 yaşındaki filistinli gencin, Ahmed Aba Marhia’nın eşcinsel olduğu için İsrail’de öldürülmesi konuşuldu. Marhia, cinsel tercihleri yüzünden yaşadığı Filistin’de İslamcı gruplardan aldığı ölüm tehditlerini polise bildirmiş ama sonuç alamamıştı. İsrail’e sığınan ve Kanada’ya iltica etmeyi bekleyen Marhia geçtiğimiz haftalarda Hebron’da kafası kesilmiş halde bulunmuştu.
Samuel Paty hashtag’indeki tartışmalardan görüyoruz ki toplumda konu hakkında fikir ayrılıkları mevcut. Yine de öğretmenin ölümünün politik bir malzeme yapılmasına halktan büyük bir tepki olduğu görülüyor.
Bu noktada cumartesi günkü Zemmour’un toplantısını ahlak dışı bulanlar var. Müslüman olduğu için kendini itham ve saldırı altında hisseden, ancak konu çok hassas olduğu için kendine oto sansür uygulayarak susan, anlaşılmadığını düşünen, dinlerine saygısızlık yapıldığını düşünen insanlar var. Elbette konuya ifade özgürlüğü ve laiklik çerçevesinde yaklaşanlar da yok değil. Sınıfta hocaların kendine oto sansür uygulamak zorunda kalmasından rahatsız olan, kendini güvende hissetmeyen, Samuel Paty’nin okulu ve Milli Eğitim bakanlığı tarafından yalnız bırakıldığını, unutulduğunu, iş güvenceleri olmadığını paylaşan öğretmenler var. Son olarak da öğretmenlerin konuyu ele alırkenki pedagojik tutumlarını ve bu konudaki eksikliklerin altını çizen insanlar var.
Toplumda bu tartışmalar nasıl karşılık buluyor?
Geçtiğimiz sene, bize de üniversitede derste profesör tüm dini figürlerin karikatürlerini içeren bir çalışma dosyası paylaşmıştı. Şahsen ben Charlie Hebdo’nun karikatürlerine bakınca, tüm inançları önemseyen biri olarak İsa ve Budha adına daha çok üzülmüştüm. Derste laiklik ve ifade özgürlüğü tartışması yapılmıştı. Katolik arkadaşlarıma şu soruyu sormuştum: Kilisede vaftiz edildiğiniz kutsal suyun aslında kutsal olmadığını, bunun saçma olduğunun söylenmesi sizce blasphème midir? Onlar için çok hassas bir konu olduğu için gerçekten de çok rahatsız oldular, ve evet cevabını verdiler. Aynı şekilde, dini inancının içinde peygamberinin resmedilmesine bile alışık olmayan insanların, bir anda o karikatürleri görünce rahatsız olmaları da anlaşılır bir şey. Burada önemli olan buna nasıl tepki verdiğimiz. Benim burada cevabım, tolerans: Herkesin herkese göstereceği karşılıklı anlayış ve saygı.
Açıklamak gerekirse Blasphème’in tam türkçe karşılığı dine küfür olarak kullanılıyor. Ama ben bir insanın inancına, dinine saygısızlık etmek olarak tanımlamayı daha dengeli ve doğru buluyorum. Ki sınıfta da blasphème nedir üzerine uzunca konuştuktan sonra, Charlie Hebdo karikatürlerinin tüm dinler için blasphème içerdiği konusunda fikir birliğine varmıştık.
Blaspheme’in örnekleri olarak, Hz Muhammed’i resmetmek, Vaftiz edilmeye – Kutsal suya aptallık demek, Tevrat’ı tuvalet kağıdı olarak kullanmak ya da Budha ile obez diyerek dalga geçmek her inanç sahibi kişi için eşit derecede rahatsız edici bir durum, onlar için dini inançlarına karşı yapılan bir saygısızlık.
Üstelik sadece dinler özelinde de değil, Budha dışında da herhangi bir insan ile de toplum önünde obez diye dalga geçilmesi toplum vicdanında rahatsızlık yaratan, insanları üzen bir şeydir diye düşünüyorum. En azından ben öyle bir toplumda yaşadığımıza inanmak istiyorum. Bu etik bir davranış mı, değil mi bu başka bir alanın tartışma konusu.
Ama ifade özgürlüğü çerçevesinde insanların bu şekilde düşünce ve kanaatlerini dile getirmeye, inanmamaya, dalga geçmeye Fransa kanunlarınca “hakları” var. Dine inanmayan bir insanın, bunları saçma bulduğunu söyleme hakkı var. Bu Fransa’nın din ve inanç özgürlüğü ile de sahip çıktığı ve laikliğin temeli olarak gördüğü, inanana ve inanmayana da eşit alan tanıdığı bir duruş. Charlie Hebdo karikatürlerinde karşımıza çıkan tablo da tam olarak bu aslında.
Bu noktada bu saldırılara konu olan Charlie Hebdo’yu tanımakta ve karikatürlerine yakından bakmakta fayda var.
Charlie Hebdo Karikatürleri
Charlie Hebdo, 1970 senesinde kurulan, çokça hiciv içeren, haftalık bir Fransız mizah dergisi. İlk olarak 8 Şubat 2006 tarihinde Hz. Muhammed’in karikatürlerini yayınlanmıştı. Sözü geçen 12 karikatür aslen Danimarka’nın Jyllands-Posten gazetesinde yayımlanmış, Charlie Hebdo dergisi de gazete ile dayanışma göstererek karikatürleri Fransa genelinde yeniden yayımlamıştı.
İslam’da resmedilmesi dinen yasak olan peygamberin alay edilerek resmedilmesi tüm Müslüman dünyasından tepki toplamıştı. Dergi İslamcılar tarafından birçok tehdit ve saldırının hedefi olmuştu. Fransa’da Radikal İslam tartışmasından çıkarak “İslamcılık” ile ilgili okuma yapmak isterseniz bu konudaki diğer yazımıza göz atabilirsiniz.
Dergiye yönelik suçlamalar ve şiddet eylemi
Fransa Müslüman Birliği ve Paris Camiisi o dönem “bir grubu dini yüzünden hedef alarak aşağılamak” gerekçesiyle dergiye dava açtı ve derginin söz konusu sayısının toplatılmasını istedi. Ama sonuç alamadı. Dava ile ilgili detaylara buradan ulaşabilirsiniz.
Ardından 7 Ocak 2015 tarihinde Charlie Hebdo’ya yönelik islamcılar tarafından terörist bir saldırı gerçekleşti. Sekizi dergi çalışanı olmak üzere toplam 12 kişiyi öldürdüler.
1178 numaralı Charlie Hebdo sayısı, “Hayatta Kalanlar” başlığı ile 14 Ocak’ta saldırı sonrası ilk basımını yaptı. Neredeyse ekibinin hepsini kaybeden derginin köşe yazarı Patrick Pelloux “Devam edeceğiz, onlar kazanmadı” diye açıklama yaptı. Sonuç olarak normalde 30.000 civarı baskısı olan dergi, o sayı 8 milyon adet basıldı. İlk bir milyon baskının gelirleri kayıp yakınlarına verildi.
Burada Charlie Hebdo’nun karakterini ve ifade tarzını anlamak gerekiyor. Çünkü dergi tüm dinlere karşı, tüm politik figürlere karşı ve neredeyse hayata karşı benzer bir tutum takınıyor. Sert ve kimi zaman insanın içini kaldırmayacak şekillerde karikatürlere yer veriyor diyebiliriz. Bunun en güzel örneği için 20 nisan 2011 tarihli, 983. sayısına bakabilirsiniz.
Radikal yaklaşımların buradaki sorunu, şiddete başvurması ve sadece kendi dogmasını ve değerlerini dayatmaya çalışarak kendi dışındaki tüm sesleri nefretle susturma çabası. Kendi gibi olmayan her şeye karşı tahammülsüzlüğü ve onu vahşice yok etme isteği.
Doğal olarak, bu çatışma sadece karikatürlerle de sınırlı kalmıyor.
Siyasal İslam’ın tanım olarak dünya arenasında ortaya çıktığı 80’lere kadar, Salman Rushdie’nin “Şeytanın Ayetleri” kitabına kadar uzanıyor.
Salman Rushdie
Hint asıllı bir yazar olan Salman Rushdie, Mumbai’de burjuva ve laik müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. On üç yaşında ise okumak için İngiltere’ye gidiyor ve bir daha ülkesine geri dönmüyor. Babası ise zamanında İslam felsefesinde aklın hakikatını savunan İbn Rüşd ekolünü takip eden, Kuran çalışmaları yapan bir adammış. Kendisini tanrısız olarak tanımlayan Salman Rushdie, babasının dinini ise şöyle tanımlıyor :
“Babamın çalışmaları çok da gizli bir bilgelik değildi aslında. Hindistan’da sufi mistisizminden etkilenen bir Sünni İslam vardır. Bu İslam ruhsal, kucaklayıcı, iyi ve entelektüeldir.”
Salman Rushdie, Şeytanın Ayetleri kitabı yüzünden 1990’ların en tartışılan isimlerinden biriydi. 1989 senesinde Ayetullah Hümeyni verdiği bir ölüm fetvası ile, başta yazarı olmak üzere Şeytanın Ayetleri kitabının basımında yer alacak herkes için ölüm fermanı imzalamıştı. O senelerde dünya çapında kitabın basımında yer alan, editöründen çevirmenine kadar hemen herkes saldırıya uğramış ya da ölüm tehdidi almıştı.
Madımak katliamı öncesi, Aziz Nesin de kitabın çevirisi üzerine çalıştığını ve kitabı basacağını duyurmuştu. Bu yüzden yaşanan katliamdan sonra da uzun süre suçlamalara maruz kalmıştı. Salman Rushdie saldırısı sonrası, Can Yayınları da, kendileri tarafından Türkiye’de kitabın basılmayacağını tekrar hatırlatma gereği duymuştu.
Avrupa’da yankı bulma şekli
Kitap Fransa’da 1989 senesinin Ağustos ayında basıldı. Kitabın editörü Christian Bourgois ve ailesi bir çok kez tehdit edilmişti. Sonrasında kitap anonim bir çevirmen tarafından basılmaya başlandı.
Almanya’da ise bir grup çevirmen kitabın basılabilmesi için bir yayınevi kurdu, adına da Artikel 19 Verlag adını verdiler. Bu isim BM İnsan Hakları Beyannamesinin 19. Maddesi olan ifade özgürlüğüne bir atıftı aynı zamanda.
Norveç’in en ünlü edisyon evlerinden birinin sahibi olan William Nygaard da evinin önünde silahlı saldırıya uğramıştı. Kitabı Japoncaya çeviren ve Rushdie’yi savunan İslam kültürü profesörü Hitochi Igarashi de öldürülen isimler arasındaydı.
Yazar 2018 ve 2020 yıllarında Le point dergisine verdiği demeçte şunları söylemişti :
“Fetvayı düşünmüyorum, önemsemiyorum artık; 30 yıldan fazla oldu… korkacak bir sürü neden var hayatta… aklımı yitirmemek için, evet yazmaya devam edeceğim, bu özgürlük için ölebilirim, bu adına edebiyat denilen eski ve muhteşem sanat için… Hiçbir şey yapmazsak, gazetelerde kim konuşacak bizim yerimize? Ve kimlerin konuşma hakkı olmayacak? Ne tür kitaplar çıkarılacak? Ne tür filmler çekilecek? Özgürlükler adına çok kritik şeyler yaşanıyor bugünlerde… bana saldıran insanlar ne yazdığımı, kitapların içeriğini bile bilmiyorlar… aldıkları emri uyguluyorlar. Ne yani biz yazarlar tiranlara karşı yazmayı bırakmalı mıyız ? Stalin’e, Franco’ya karşı duranlar yanlış mı yaptı?
Dinlerin hep yapmaya çalıştığı şey de tam olarak budur. Tartışmayı, düşünmeyi sınırlamak… çağımızın en büyük sorunu bu, herşeyi tek tip yapmaya çalışmak.. Bu dar görüşle herkesi tek tip bir kimliğe sokmaya çalışıyorlar… tek bir milliyete, tek bir dine, tek bir ırka…
Çünkü bu kimliğe bir kere girdin mi, diğerine düşman olmak çok kolaylaşıyor. Halbuki bu çeşitlilik ve bu muhteşem kompleks varoluş hiç bu kadar değerli olmamıştı.”
Salman Rushdie
Rushdie’nin editörleri ve çevirmenleri sürekli saklanmak, isim değiştirmek ya da yer değiştirmek zorunda kalmış. 2010 senesinde çıkan Hatıralar kitabı üzerine de Ayetullah yine Rushdie’nin başına 500.000 dolar ödül koymuş, sonrasında bu rakam 3,9 milyon dolara kadar yükselmiş.
Salman Rushdie’nin yazılarını okuduğunuzda dinlere inanmadığını söylemek mümkün. Yukarıda bahsettiğimiz “blasphème” kavramı için ise, “Demokrasilerde blasphème diye bir şey olmamalı. İnanmayan insan da ne düşündüğünü söyleyebilmeli ve hatta bu çok aptalca diyebilmeli” diyor.
Fransa’da konuya yaklaşımlar
Salman Rushdie, bu geçtiğimiz Ağustos ayında New York’ta bir islamcı tarafından saldırıya uğradığında Fransız kamuoyunda adı yeniden gündeme geldi.
Fransa basınında Salman Rushdie için bir seferberlik ilan edildi desek yanlış olmaz. Birçok gazete haberi ilk sayfadan yer vererek saldırıyı kınadı ve ifade özgürlüğü çerçevesinde Salman Rushdie’ye ve kitabına desteğini sundu.
Le Point dergisi de kapağında Salman Rushdie’ye yer vererek, onun için “Zamanımızın en büyük seslerinden biri, gerçekçi olduğu kadar büyülü hikayeler anlatırken hiçbir şeyden korkmayan, insanların duymaktan hoşlanmadığı çıplak gerçekleri ortaya koyan bir isim” olarak tanıttı.
Le Courrier International gazetesi aynı şekilde kapağında yer verek Salman Rushdie’yi “Özgür insan: Edebiyatın büyük ismi” olarak yer verdi.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yayınladığı mesajında Salman Rushdie’ye “Yanındayız” diye seslendi. Cumhuriyet değerlerine, laiklik ve ifade özgürlüğüne atıfta bulundu. Sağ görüşten sol görüşe kadar bir çok politik görüşten lider de bu söyleme destek verdi.
Marine Le Pen Rushdie’ye desteğini şu sözlerle ifade etti: “İslami nefret, özgürlük ve cesaretin sembolü olan yazar Salman Rushdie’nin peşini 30 yılı aşkın bir süredir bırakmıyor. Kendisinin bu saldırıdan sağ salim kurtulması için ve saygınlığının, gericiliğe karşı medeniyeti ve hümanizmi savunmak isteyen herkese ilham vermesi için dua edelim.”
Jean-Luc Mélenchon ise tüm sert eleştirilere rağmen sessizliğini korudu.
Fransa’da İfade Özgürlüğü
Dünya sıralamasında Fransa, insani özgürlükler endeksinde Kuzey Avrupa ülkeleri, Norveç, Danimarka, ve İsveç’ten sonra, en başlarda yerini alıyor. Basın özgürlüğünde ise bu sıralama farklı anketlerde 26. veya 34. sıraya kadar gerileyebiliyor.
Fransa’da ifade özgürlüğünün yasalarla güvence altına alınması karşımıza ilk olarak 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile çıkıyor.
1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, 1791’de kabul edilen ilk Fransız anayasasına önsöz olarak eklenmiş. Sonrasında da Fransa, 4. Cumhuriyetin 1946 anayasası ve şu anki 5. Cumhuriyetin 1958 anayasası ile İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde tanımlanan insan haklarına ve milli egemenlik ilkelerine bağlılığını teyit etmiş bulunuyor.
1789 Bildirgesinin 11. maddesinde İfade özgürlüğü şu şekliyle yer alıyor :
“Düşünce ve kanaatlerin serbestçe iletilmesi insanın en değerli haklarından biridir; bu nedenle her vatandaş, bu özgürlüğün kötüye kullanıldığı kanunla belirlenmiş haller dışında, serbestçe konuşabilir, yazabilir ve basımını yapabilir.“
Samuel Paty’nin ölüm yıldönümü sebebiyle ülkede tartışma konusu olan bütün tartışmalara çerçeve çizdiğimiz yazı burada son buluyor. Düşünmeye, anlamaya, anlayış göstermeye ve toleransa yönlendirmesi ümidiyle!
Editör Notu
Misafir Odası kategorisinde yer verilen yazılar ve içerikler, tamamen yazı sonunda ismi belirtilen yazarların kişisel düşüncelerinden ibarettir. İlgili yazılar ve yazılarda yer alan düşünceler hukuken hiçbir şekilde Fransız Gastesi’ni bağlamaz, Gasteniz’in politik düşünceleri olarak addedilemez.