Hayat, her ne kadar doğrusal bir denklemde ilerlediği düşünülse de aslında en temelde bir hak arayışıdır. Yumurtaya ulaşma yarışıyla başlayan direniş ve mücadele zamanla hak arama yolculuğuyla taçlanarak anlam kazanır. Adımlarını atan bebek, dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren bağımsızlık ve özgürlük arayışı içindedir. Dolayısıyla nefes almaya başladığı andan öncesinde başlayan hak mücadelesi, bireyin varoluşunun temel bir parçası haliyle değerlendirilir.
Bu yazımızda hak mücadelesine ve hak arama denilince akla gelen ilk millet olan Fransızlara göz atacağız.
Peki hak nedir?
“Hak”, Türkçede “bir kişinin veya bir grubun yapma, isteme ya da alma yetkisi” anlamına gelir.
Fransızca tanımıyla ise “droit” karşımıza çıkmaktadır. Hareket etme ve tercih etme özgürlüğü olarak anlam kazanan bu kavram, Fransızlar için oldukça önemlidir. Zira Fransız toplumu insani direnişlerin başlangıcıdır.
Bir bireyin tüm yaşamsal faaliyetinde büyük bir anlamla ifade edilen bu kavram hukuk ve toplumsal hukukla da özdeşleşmektedir.
Direniş, elbette onurlu bir hak mücadelesi olarak karşımıza çıkar. Ancak peşinde büyük bir kararlılığı da bünyeye aktarır. Bu aktarım temelinde kişi, hak arama ve mücadele yolculuğunu toplumsal bir armağan gibi bünyeye kabul eder. Kabul edişin ardından, toplumunun temel ilke ve gereksinimlerini daha derinlemesine kavramaya başlar. Bu bilinçle hareket ederek daha etkili bir rol oynamaya olanak sağlar.
İktidar ve hak mücadelesi çatışması nasıl gerçekleşir?
Her iktidar, toplumunun kendine itaat etmesi yönünde hareket eder. İtaat temelli politikalarla yükseltilen kabul edicilik idaresinin yükselişiyle birey, toplumun taleplerinin karşılanması adına iktidara boyun eğmektedir.
Fakat hak mücadelesi bu tanımlamaya ters olarak, genellikle toplumun farklı kesimlerinin iktidarın uyguladığı politikaları veya belirlediği kuralları kabul etmemesiyle ortaya çıkar. Mücadele kavramı sadece bununla da sınırlı kalmaz. Ayrıca sivil hayatını açıkça tehdit eden her konuda kendini belli etmekle yükümlüdür. Bu durum sonucunda da çatışma ve direniş kavramı toplumsal bir yükselişte anlam kazanır. Böylesi güçlü bir süreç; çatışmalar, pazarlıklar, protestolar ve hukuki mücadeleler gibi mecralarda gerçekleşerek ivme kazanmaktadır. Bu ivmesel denge en temelde bireysel bir varoluşa da dayandırılmaktadır.
Fransa tarihi göz önüne alındığında devrim, esaslı bir metot olarak kabul edilmektedir. Monarşinin devrilmesiyle başlayan devrimsel süreç, insan hakları adına büyük bir dönemeç olarak kabul edilmektedir. Bu dönem, toplumsal hafızada iktidari yapının sorgulanması ve yurttaşlık hakkının ne olup olmadığı üzerine düşünülmesine de imkan sağlamıştır.
Mücadele ve direniş kavramları içsel bir döngüde bağdaşır. Yakın dönem örneklerinden #metoo ve #blacklivesmetter hareketleriyle de kavram açık hale gelmektedir. Bu hareketlerle beraber bireylerin hak mücadelesi, modern dünyada kendini belli etmeye hazır halde yerini korumaktadır.
Direniş ve hak arama yolculuğunun anlamını yitirmek üzere olduğu toplumsal yapılanmaların da olduğunu unutmamak gerekmektedir. Örneğin, yakın dönemde Rus hükümetinin LGBTQ+ bireyler ve sosyal medya üzerinden halka uyguladığı baskıcı politikalar, bazı iktidarların direnişlerin önüne geçebileceğini de göstermektedir.
Fransa Bu Denklemde Nerede?
Bazı iktidarlar direnişlerin önüne geçebilir. Ancak Fransız halkının hak arama yolculuğu göz önüne alındığında durumun pek böyle olmadığını hatırlamak gerekir.
Bilindiği üzere yakın dönemde çiftçilerin kullandığı dizel yakıta yönelik devlet sübvansiyonlarının kademeli olarak kaldırılması, çiftçileri direnişe sürükledi. Genç Çiftçiler Sendikası özelinde gerçekleşen eylemlerle Fransız işçiler Paris’te, bir direniş yansımasını da yeniden gözler önüne serdi.
Hak arama ve yol bulma serüveni yeni dünyada bile bu kadar zorken Fransızların bunu asırlardır gerçekleştirmesi ise “Acaba genlerinde mi var?” sorusunun yöneltilmesine sebep olmakta. Örgütlenme ve harekete geçme konusunda oldukça güçlü bir iradeye sahip olan Fransız toplumu, irade konusunda da bayrağı en önde götürmektedir. Hak ve özgürlük mücadelesinin sembolü olan bu halk, sorunun cevabını koca bir “evet” olarak veriyor.
Chacun a le droit de rechercher la justice et de défendre ses droits fondamentaux.
Herkesin adalet arama ve temel haklarını savunma hakkı vardır.
Bu cümle bir direniş timsaline de ışık tutmaktadır.
Dolayısıyla Fransız halkının tarihsel bağlamdaki direniş geleneği bugün bile güçlü bir şekilde devam ediyor. Diğer toplumların bu etkileyici mirastan ne zaman ilham alacağı ise merak konusu.
Fransızların en ilham verici hak mücadelelerinden biri olan 1789 İnsan Hakları Bildirgesi’nin kaynaklarını biliyor muydunuz? Voltaire’den Rousseau’ya, hepsi sizler için derlediğimiz yazıda!
Kaynakça:
Cecil Jenkins, A Brief History Of France, Revised And Updated, Year: 2017
Mehmet Ali AĞAOĞULLARI, Fransız Devriminde Birey Devlet İlişkisi, Yıl: 1984
EuroNews, Fransa’da hükümetin tavizlerine rağmen çiftçi eylemleri sürüyor, Yıl:2024