Jules Payot tanımaya değer bir yazar. Her insan var olmak ister. Bir diğer deyişle var olma özgürlüğüne sahip olarak doğar. Varoluşumuz ise istemekle başlar. İnsan kendinde olmayanın isteği içindedir ve ona doğru yönelir. İsteğimizin farkında olmak ve onu yerine koymak ciddi bir iradi çaba gerektirmektedir. Bugüne kadar özgür bir iradenin varlığı ve yokluğu üzerine birçok felsefi görüş ortaya çıkmıştır. Ancak bu yazıda, irade kavramının felsefi alt yapısından sıyrılıp Fransız pedagog Jules Payot önderliğinde özgür irademizi nasıl kullanabileceğimize dair bazı saptamalara yer vermek istiyoruz.
İsteksizler, başlayacak zaman bulamayanlar, defalarca başlayıp yarım bırakanlar ya da tembeller olarak Jules Payot ’dan öğrenebileceğimiz pek çok metot var!
Jules Payot kimdir?
10 Nisan 1859 yılında Chamonix ’de dünyaya gelmiştir. Chamonix İsviçre, Fransa ve İtalya’nın kesişiminde bulunan bir kasabadır. Bu özel konumu sayesinde de pek çok ziyaretçi ağırlayan, çok kültürlü ve gelişme gösteren canlı bir kasabadır.
Payot ’nun babası ahşap tornacılığı yapan bir zanaatkarken annesi de eşinin yaptığı ahşap oymaları sattığı bir hediyelik eşya dükkânı sahibiydi. Liberal görüşe sahip bir aile ortamında büyüyen Payot beş kardeş olarak dünyaya geldi ancak iki kardeşi henüz çok küçük yaştayken hayata veda etti. Abisi Paul ilerleyen yıllarda yaşadıkları Chamonix’de belediye başkanlığı yapmış, küçük kardeşi Michael ise doktor olmuştur. Aileyi birbirine bağlayan en önemli bağ yaşadıkları vadi kasabasıdır.
Jules Payot eğitim hayatına Chamonix’de başlar ve daha sonra Bonneville kentinde yatılı bir okulda devam eder. Ardından burslu olarak Grenoble Edebiyat Fakültesi’nde okur. Her zaman başarılı ve parlak bir öğrenci olan Payot, yaz tatillerinde Chamonix‘ye döner ve vaktini tarlalarda çalışarak geçirir. İlerleyen yıllarda Paris’te edebiyat ve felsefe alanındaki yeterliliklerini alır ve edebiyatta doktor unvanını elde eder. Çeşitli kolejlerde ve liselerde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yapar daha sonra ise Chambéry ve Aix-en-Provence akademilerinde rektörlük görevi üstlenir. Hayatı boyunca çok çalışkan ve üretken olan Payot birçok kitap kaleme almıştır. Bunlardan en çok bilineni ve Türkçeye birçok kez tercüme edileni 1894 yılında yazdığı “İrade Terbiyesi” kitabıdır. Payot üzerine daha çok okumak isteyenler için Türkçeye henüz çevrilmeyen başlıca eserleri ise aşağıdaki gibidir.
1895, L’education de la démocratie
1896, De la croyance
1897, Avant d’entrer dans la vie aux instituteurs et institutrices, conseils et directions pratiques
1904, Cours de morale
1904, Les idées de monsieur Bourru
1907, La morale à l’école
1913, L’apprentissage de l’art d’écrire
1921, La conquête du bonheur: manuel de la sagesse
1933, Les alpes éducatrices mon Chamonix
1936, La splendeur des cimes
1936, La chaine du Mont-Blanc
1937, La faillete de l’enseignement
İrade nedir?
Öncelikle dilimize Arapça “rwd” kökünden gelen irade kavramı isteme, peşinden gitme ve arama ile ilintili bir sözcüktür. (Bkz. Nişanyan sözlük) Fransızcaya ise Latince “voluntas” kelimesinden “volonté” olarak geçmiştir. İrade “volonté” rasyonelliğe dayalı olarak eylemlerimizi özgürce belirleme yetisi ya da bir şeyi yapma ve yapmama gücü olarak tanımlanmıştır. (Bkz. Larousse sözlük)
Anlamsal olarak baktığımızda, irade kavramının /istemek/, /bilmek/ ve /muktedir olmak/ kipliklerine bağdaştığını görürüz. Yani irade sahibi bir insan, üzerindeki tüm zorunluluklardan ırak; isteyen, bilen ve yapabilen konumda olandır. Bu ise özgür insanın konumudur ki insan ancak kendi iradesi üzerinde tam bir kontrol sağlayabildiğinde özgür olacaktır.
Peki insan iradesini nasıl kontrol eder?
Payot, irade terbiyesinde ilk sıraya tembellikle mücadeleyi koyacaktır. Payot için iki tür tembelden bahsedebiliriz. Birincisi, ilk anda aklımıza gelen isteksizliğimizle karakterize olan bir tembellik türüdür. Sabah yapılan uzun hazırlanma ritüellerimiz, kahvaltılarımız ve çay molalarımız hatta gün içinde okuduğumuz çeşitli sayıda dergi ve gazeteler amaçsız gezilen müzeler çalışmaya olan isteksizliğimizi körükleyen uyuşukluk aktiviteleri olarak tanımlanır.
İkinci tür tembellik ise çok işlevli tembellerdir. Her an yapacak çok fazla ve çeşitli işleri vardır. Yapılacak işlerinin çokluğu ve yoğunluğu Payot’nun onları tembel olarak nitelemesinden alıkoymaz.
“Düzenli bir eforun, tek bir gayeye yönlendirilmesi iradenin şartıdır.”
İkinci sırada ise insanın dikkat kesilmesine odaklanır. Ancak biliyoruz ki insan ancak sınırlı bir süre içinde bir konu etrafında odaklanmış kalabiliyor. Dikkatimizi uzun süre bir şeyin üzerinde tutmamızın ön koşulu olarak samimiyetle istemeyi koyuyor. Yaptığımız iş her ne ise içimizde olumlu duygular uyandırmalıdır. Böylece bu duyguyu yenileyerek içimize yerleşmesi ve sebatla canlandırmak için içimizde bir güç bulabiliriz.
Diğer bir yanda ise irademizi kıran teoriler de vardır. Payot en başta Kant, Schopenhauer ve Spencer’in irade hakkındaki düşüncelerini eleştirir. Özellikle insan karakterinin değişmezliği görüşüne katı bir şekilde karşı çıkar. Bu yönde inanca sahip bir insan iradesini kontrol etme hevesini kaybedecektir.
Ancak Payot için önemli olan akıl ile yönlendirilmiş bir hayat kurabilmektir. Aksi takdirde dürtülerimiz bizi yönlendirecektir.
“Hayatta ne istediğimiz ne olacağımız hayatta oynayacağımız rol kendine hâkim olmaya bağlıdır.”
Bu yolda mücadele etmemiz gereken en önemli maddelerden birisi de kuşkusuz çevresel faktörler olacaktır.
Her an bizi çevreleyen ve dikkatimizi dağıtan uyaranlara maruz kalırız. Bunlar içinde yaşadığımız günün gündemi ve kalabalık şehirlerin hareketli yaşamı vardır. Bir de vaktimizi boş sohbetlerle dolduran kötü arkadaşlıklar. Eğer gerçekten irademize hâkim olmak istiyorsak çevremizi de bu konuda bizi destekleyecek şekilde yeniden düzenlemeliyiz.
Dışarıdan gelen uyaranların yanında bir de içimizden gelenlerle mücadele etmemiz gerekecektir. İnsan daima yaptığı eylemi akılcı bir zemin üzerinde doğrultmak ister bu sebeple de eylemlerinin ardında akılcı bahaneler üretir.
İradenin istemekle ve ardından isteğimizin doğrultusunda eyleme geçmek olduğundan bahsetmiştik. Bu nedenle en akılcı bahanenin meydana çıkmasında bile yapmamız gereken şey atmamız gereken adımı atmak olacaktır. Eylemin büyüklüğünün bir değeri yoktur en küçük bir adım zamanla alışkanlığımıza ve sonrasında davranışlarımıza dönüşecektir.
“Küçük şeyleri küçümseyen yok olmaya mahkumdur.”
Son olarak ise derin düşünmenin öneminden bahsetmek gerekiyor. Harekete geçmenin ön koşulu düşüncedir. Payot aklımıza gelen fikirler üzerine sık sık düşünmemizi salık veriyor. Bunu yaparken de düşüncelerimizi iyi duygularla desteklemeliyiz. Bizi harekete geçirecek güç düşüncenin ya da aklımızda canlanan bir kelimenin kendisinden ziyade bizde yarattığı duygu olacaktır. Bu sebeple düşüncelerimizi günlük hayat içinde solup kaybolmasını önlemek için bireyselleştirip somutlaştırmak zorundayızdır. Aksi halde zihnimizde canlanan kelimeler karşılaştığımız herhangi bir kelime yığınından farklı olmayacak ve bizde itici bir güç yaratmayacaktır.
Derin düşünce yardımıyla kendi derinliklerimize inmeyi ise uzun zaman aralıkları bırakmadan, mümkünse her gün kendimize hatırlatarak yapmakta fayda vardır. Böylece amacımızı hatırlayacak ve bizi ondan alıkoyan etkenleri törpülemekte daha hevesli hale geleceğizdir.
“Başarıyı getirecek bir hareketin içinde mutlaka derin düşünce de bulunur.”
En genel hatlarıyla ele aldığımız bu yazıyı özetleyecek olursak karşımıza iki anahtar kelime çıkacaktır. Bütün samimiyetiyle istemek ve harekete geçmek. Küçük adımlarla ve sebatlı bir şekilde planlarımızın istikametinde yol almamız gerekmektedir. Payot ‘a göre irade kontrolü hayatta sahip olabileceğimiz en büyük mutluluk olacaktır. Çünkü insan özgür olmak ister ve ancak irademizi elimizde tutabilmeyi öğrendiğimizde bizi yönlendiren güçlerin elinden çıkabilir ve gerçek anlamda özgür bir insan olabiliriz.
Kaynakça
- https://www.persee.fr/doc/inrp_0298-5632_2006_ant_12_2_4513
- Jules Payot, İrade Terbiyesi, Baskı (Bursa: Ediz Yayınları,2018)