Kültür Sanat

Stefan Zweig’ın Fransız Portreleri

Stefan Zweig, yirminci yüzyıla damga vuran usta bir yazardır. Aslen Avusturyalı olup küçük yaştan itibaren Fransızca öğrenmiştir. Derin bir bilgi birikime sahip olmasının yanında çağdaşı olan Fransız yazar ve şairlerle sıkı dostluk bağları kurmuştur. Bu sebeple ardında bıraktığı eserler arasında pek çok Fransız isim yer almıştır. Bu yazımızda, Zweig’ın eşsiz kaleminden bizlere ulaşan ünlü Fransızları bir araya getiriyoruz.

Stefan Zweig, 28 Kasım 1881’de Viyana’da dünyaya gelmiştir. Yirminci yüzyılın ilk yarısına damga vurmuş ve yaşamına çok sayıda eser sığdırmıştır. Kuşkusuz, dünyada en çok çevrilen ve okunan yazarlar arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Stefan Zweig’ın özellikle biyografileri, ona büyük bir başarı ve ün kazandırmıştır. Tarihi kişilikleri psikolojik olarak derinlemesine analiz etmekle kalmayıp bütün özlerini incelikle ortaya koymuştur.

Neden Biyografi Okumalıyız?

Öncelikle, içinde yaşadığımız hayat ve biyografi arasında önemli bir fark vardır. İlki devam ediyorken diğeri tamamlanmıştır. Detaylı bir gözlemcinin elinden çıkan biyografi, söz konusu karakterin içinde olduğu sosyal koşulları, duygularını ve psikolojisini bize tüm şeffaflığıyla sunar. Bu sebeple, biyografiler bize ilham kaynağı olur ve hedeflerimize ulaşma yolunda rehberlik ederler.

İkinci olarak ise biyografiler, hayata dair ipuçları sunarlar. Deneyim, her insan için büyük bir hazine değerindedir. Daha önce benzer yoldan geçmiş birinin hayatı, bize ne yapıp yapmamamız konusunda öğretiler verir. Böylece hem geleceğe dair belirsizlik perdesi kalkar hem de üzerimizdeki endişe duygusu azalır.

Biyografilerin bir diğer katkısı ise dönemi derinlemesine anlamamıza yardımcı olmasıdır. Böylece farklı perspektiflerden bir olguyu değerlendirmemize olanak tanır. Neticede bizi daha geniş fikirli ve hoşgörülü bir birey yapma yolunda destekler.

Kısacası, biyografiler vazgeçilmez ilham ve motivasyon kaynaklarıdır. Zweig da, kendi içsel yolculuğuna başka hayatlardan ilham alarak çıkmıştır. Akabinde bizim için de büyük bir biyografi dizisi bırakmıştır.

Zweig’ın Biyografilerinde Fransızlar

1. Balzac: Bir Yaşam Öyküsü

Bitmez tükenmez hayal gücünün sayesinde dünyevi olanın yanına tamamen kendine özgü ikinci bir evren daha yerleştirme gücünde olan Balzac gibi bir dâhinin, kişisel yaşamının başarısız dönemlerinde kuru gerçekliğe katı bir biçimde bağlı kaldığı pek görülmeyecek; her şey onun bağımsızca değişiklikler yapan keyfî iradesine tabi olacaktır.

2. Montaigne

İnsana her yaşında ve hayatın her döneminde seslenebilen yazarların sayısı azdır –Homeros, Shakespeare, Goethe, Balzac, Tolstoy gibi– ve bazı yazarlar da vardır ki, ancak belli bir zaman geldiğinde kendilerini bütün anlamlarıyla açarlar. Montaigne, onlardan biridir. Onu doğru değerlendirebilmek için insanın çok genç, deneyimlerden ve hayal kırıklıklarından yoksun olmaması gerekir; Montaigne’in özgür ve yanıltılması imkânsız düşüncelerinin en yardımcı olabileceği kuşak ise, örneğin bizimkisi gibi, kaderin bir dünya kargaşasının ortasına fırlatıp attığı bir kuşaktır. Ancak savaşların, zorbalığın, tiranca ideolojilerin bireyin hayatını –ve yine bu hayat içinde olmak üzere– en değerli özü, bireysel özgürlüğü tehdit ettiği bir zaman dilimini kendi sarsılmış ruhunda yaşamak zorunda kalmış olan kişi, sürü kudurmuşluğunun egemenliğindeki böyle zamanlarda insanın iç dünyasının en derin noktasında yatan “ego”suna sadık kalabilmesinin ne büyük bir cesaret, dürüstlük ve kararlılık gerektirdiğini bilebilir. Yalnızca böyle bir insan, dünyada bir kitlesel yıkımın ortasında kendi manevi ve ahlaki bağımsızlığını lekesiz koruyabilmekten daha güç bir şey olamayacağını bilir. İnsan, ancak kendisi akıldan, insanlık onurundan yana kuşkuya düşüp çaresiz kalmışsa eğer, dünya çapında bir kaosun ortasında tek bir kişinin örnek biçimde dimdik ayakta kalabilmesini övgüyle karşılayabilir.

3. Joseph Fouché: Bir Politikacının Portresi

Yaşadığı dönemin en güçlü, tüm zamanların ise en tuhaf kişilerinden biri olan Joseph Fouché, çevresinde çok az sevilmiş, ölümünden sonra da pek çok haksızlığa uğramıştır. Napoléon Sainte-Hélène’de onun sözünü ettiğinde, Robespierre onu Jakobenlerin yanında gördüğünde, Carnot, Barras, Talleyrand anılarında onu anlattığında, kralcı, cumhuriyetçi, Bonapartçı tüm Fransız tarihçileri onun sadece adını bile andıklarında, öfkeden adeta kudurmuşlardır. Doğuştan hain, zavallı bir entrikacı, bayağı bir sürüngen, saf değiştirmeyi meslek edinmiş, aşağılık, polis ruhlu, acınası ahlaksız – ona atfedilmeyen tek bir sövgü sözcüğü bile kalmamıştır…

4. Marie Antoinette: Vasat Bir Kadının Portresi

Vasat bir karakterin, olabileceği ne varsa olabilmesi için ve belki de kendisinin önceden sezip bildiğinden de büyük olabilmesi için, önce kendi içinden sürülüp çıkarılması gerekir; kaderin elinde bu amaca hizmet edecek kırbaçtan başka bir şeyi yoktur. Ve nasıl ki bir sanatçı bazen, yaratıcı gücünü kanıtlamak için kasten, coşku içinde bütün dünyayı kavrayan boyutta değil de dıştan önemsiz görünen bir konu ararsa, kader de onun gibi, kırılgan bir malzemeye bile en büyük gerilimi verebileceğini, zayıf ve iradesiz bir ruhtan büyük bir trajedi geliştirebileceğini göstermek için zaman zaman kendine önemsiz bir kahraman arar. Böyle bir trajedinin ve böyle istenmeden gerçekleşmiş kahramanlıklardan en güzellerinden birinin adı, Marie-Antoinette’tir.

5. Romain Rolland: Avrupa’nın Vicdanı

Bu edebiyatçı bizi unutulmaz bir utançtan, zamanımızda cinayetlerin ve düşmanlığın deliliğine şahitlik edecek kimsenin çıkmaması utancından korumuştu. Kardeşliğin kutsal ateşinin en azgın fırtınada bile sönmemesini ona borçluyuz. Ruhun dünyasında sayıların aldatıcı kuvvetine yer yoktur. O diyarda bir kişi milyon kişiden ağır basabilir. Bir fikir hiçbir zaman yalnız bir düşünürün zihnindeki kadar ışıltıyla parlamaz ve biz en karanlık zamanlarda bu şairin örneğinde teselli bulabiliriz. Her zaman, herkes için insan kalmayı başaran bir büyük adam, insanlığa inancımızı kurtarır.

6. Emile Verhaeren: Modern Bir Şairin Portresi

Verhaeren Frankofon bir Belçikalıdır. Ayrıca, Zweig’ın çok yakından takip ettiği ve hayranı olduğu bir şairdir. Zweig onu, Avrupa’yı temsil eden büyük bir ses olarak değerlendirir. Modern dünyanın ifadesini Verhaeren’de bulmak mümkündür. Önceleri uzaktan duyulan hayranlıkla daha sonra bizzat tanışmalarıyla taçlanan ilişkileri sıkı bir dostluğa dönüşmüştür. Ani bir kaza sonucu Verhaeren hayata gözlerini kapasa da dostu onu yazılarında ölümsüzleştirmiştir.

7. Paul Verlaine

Zweig’ın henüz yirmi üç yaşındayken kaleme aldığı ilk biyografi Verlaine’dir. Verlaine, hayranlık beslediği şairler arasındadır. Zweig, henüz genç yaştayken Verlaine hakkında bilgiler toplamaya başlar. Hatta Paris’te Verlaine’in alışkanlıklarını deneyimlemek için absent dahi içer. Biyografide Verlaine’i, kırılgan ve kadınsı doğasına dikkat çekerek titizlikle ele alır.

8. Madame de Prie: Bir Çöküşün Öyküsü

XV. Louis döneminde, aristokrat bir kadının gerçek yaşam öyküsüne dayanır. Güç ve hırs aşkıyla dolu bir karakterin yükselişine, entrikalarla dolu yaşamına ve sonunda sürgünle beraber gelen acı sonuna ayna tutar.

Şüphesiz Zweig, biyografilerinde yer vereceği Fransız figürleri özenle seçmiştir. Ancak tarihteki önemli Fransız figürler tabii ki bu kadarla sınırlı değil. Dahası için tarihteki en önemli Fransız figürleri derlediğimiz bir diğer yazımıza göz atmayı unutmayın!

KAYNAKÇA

https://www.babelio.com/livres/Zweig-Emile-Verhaeren/11348

Yazar Hakkında

Elif Türkmen

1 Yorum

  • Dünyada Barış olsun.
    Barış Ekmek kadar Su kadar Hava kadar gereklidir ve kutsaldır.
    Dünya hepimize yeter.
    Barış dolu günler dilerim.
    Melik KÖROĞLU (salihi)

Yorum yap

Paylaş
Bağlantıyı kopyala