Barbizon, île-de-France sınırları içinde bulunan Fontainebleau ormanın yanında küçük bir köydür. Doğal güzelliklerinin yanı sıra Barbizon köyünü önemli kılan başka bir özelliği de bulunmaktadır. Bu köy aynı zamanda on dokuzuncu yüzyıla damga vuran Barbizon resim okuluna da ev sahipliği yapmıştır. Fontainebleau ormanının cezbedici manzarasından ilham alan ressamlar, atölyelerini Barbizon köyüne taşımış ve çalışmalarına orada devam etmişlerdir.
Barbizon’a Açılan Yollar
On dokuzuncu yüzyıl bir dönüşümler asrıdır. Bir yanda sanayi devrimi sosyal yapıyı ve şehirleşmeyi kökünden değiştiriyor, Paris ise ikinci imparatorluk altında büyük bir yenilenmenin içine giriyordu. Üçüncü Napolyon Bonapart, Paris’i tüm dünyanın gözü önünde cezbedici bir merkez haline getirmek istiyordu. Bu ideali gerçekleştirmek için modern Paris’in mimarı diyebileceğimiz Haussmann’ı göreve atamıştı. İlk olarak altyapı sistemleri, ışıklandırmalar ve sokakların düzenlenmesi yapılmaya başlandı. Ardından Parislilerin eğlence hayatına alternatif rotalar ekleyecek tren yollarının açılması ile projeler devam etti. Daha önce ulaşımı o kadar da kolay olmayan Paris yakınındaki kırsal alanlar tren sayesinde kısa turlar yapmak için elverişli hale geldi. On dokuzuncu yüzyıldaki tüm bu gelişmelerin ivmesiyle Fontainebleau ormanları ve çevresindeki diğer küçük köylerin yavaş yavaş ilgi odağı haline gelmesi sağlandı. Paris-Lyon-Méditerrannée tren hattı, yolculara Melun garında inme olanağı sağlamıştır. Böylece, Melun iline sadece birkaç kilometre uzaklıkta olan Barbizon köyüne yollar açılmış oldu.
Barbizon Resim Okulu
Barbizon çevresinde toplanan ressamlar romantik akımın temalarından etkilenmişledir. Doğa betimlemelerinin yanında en temel insani korkuları ve iç sıkıntılarını betimleyen meteorolojik metaforlar görünür olmuştur. Yükselen burjuva sınıfı da bu yeni sanat anlayışını mitolojinin ve tarihin büyük figürlerinin temsiline tercih etmiş ve desteklemiştir.
Barbizon okulu ressamları özellikle ormanlar, ovalar, köylülerin sıradan yaşamları ve hayvanları kendilerine nesne olarak seçmişlerdir. Kırsalda kalmayı tercih eden ressamlar, sabahları çıktıkları doğa yürüyüşleri sırasında o an esinlendikleri hızlı manzara resimleri yapmışlardır. Gün batımları ile gün doğumları ve özellikle ışık yansımaları anı betimlemek için çokça kullanılmıştır. Ayrıca akıp giden sular da hayatın belirsizliğini ve sonsuzluğunu gösteren bir tema olarak tercih edilmiştir.
Çalışmalarını yapmak için sık sık Fontainebleau ormanına giden ressamlar yalnızca gördüklerinin yeniden sunumunu yapmamışlar, aynı zamanda kendi duygularının ve iç dünyalarının da bir betimlemesini ortaya koymuşlardır. Hayat sanayileşen ve hızla büyüyen kentlerde değil kırsalda ve doğanın içinde, anda ve anı yaşayan ressamın tam kendinde var olmaktadır. Barbizon okulu ressamları ön izlenimciler olarak kabul edilmektedir. Kendilerinden sonra gelen izlenimci ressamlara ön ayak olsalar da Monet, Renoir gibi büyük ressamların gölgesinde kalmışlardır. Ancak Fransa’da izlenimcilik akımının ardında bir tura çıktığınızda uğramanız gereken ilk durak Barbizon okulu olacaktır.
Theodore Rousseau
15 Nisan 1812 yılında Paris’te doğan Rousseau resim eğitimini Pierre Alexandre Pau de Saint Martin’in yanında manzara resimleri üzerine almaya başlamıştır. Ancak ilerleyen dönemlerde Jean Charles Joseph Rémond’un atölyesini de sık sık ziyaret etmiştir. Daha sonra Paris güzel sanatlar akademisinde çalışan neoklasik ressam Guillaume Guillon-Lethière’ ın öğrencisi olmuştur. 1837 yılında annesini kaybeden Rousseau büyük bir acı ve üzüntüyle sarsılır. Barbizon’u sıkça ziyaret etmeye başlayan Rousseau orada daha derin çalışmalar yapmaya başlar. En nihayetinde ise Barbizon’a yerleşip küçük bir ev satın alır ve atölyeye dönüştürür.
1831 yılında Paysage d’Auvergne adlı eseri Paris salonuna kabul edilir. Rousseau’nun edebiyat çevresinden de iki büyük hayranı vardır. Birisi Baudelaire iken diğeri ona “Manzaranın Delacroix’sı” yakıştırmasında bulunan Théophile Gautier olacaktır. Bunun yanı sıra 1855 yılında Paris uluslararası fuarına katılmıştır. 1867 yılında hayata veda etmeden önce Legion d’Honneur (onur nişanı) almıştır.
Delacroix’nın Victor Hugo hakkındaki iltifatları okumak isterseniz bu yazımıza göz atabilirsiniz!
Jean-François Millet
1814 yılında Normandiya’da küçük bir kasabada taşralı bir ailede doğmuştur. Daha sonra okumak için Paris güzel sanatlar akademisine girmiştir. Paris’ten ayrılıp Barbizon’a yerleşen Millet, Barbizon okulunun kurucusu olarak kabul edilir. Orada Rousseau ile yakın arkadaşlık kurar. Ancak iki arkadaşın resim teknikleri birbirinden uzaklaşır. Millet manzara resimleri yerine köylülerin resimlerini yapmaya daha çok odaklanır. Bu sebeple, Millet bazı çevrelerde realist bir ressam olarak görülür.
Millet “Un Vanneur” adlı tablosu ile ilk defa Paris’te bir salona kabul edilmiştir. 1855 yılında Uluslarası fuar “Le Greffeur “ adlı eserini kabul eder. Theodore Rousseau arkadaşını maddi olarak desteklemek için takma bir adla le Greffeur ve l’Homme tablolarını satın alır. Millet kendinden sonra gelen büyük ressamları da etkileyecektir. Bunların arasında Salvador Dali ve Van Gogh da yer almaktadır. Özellikle Millet’in L’Angélus adlı eseri Salvador Dali’nin eserlerine ilham kaynağı olmuştur.
Salvador Dali’nin Millet’den etkilenerek yaptığı tablolar:
Son olarak Millet resim dünyası için de büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Hayata 1875 yılında Barbizon’da gözlerini yummuştur. Bugün Barbizon köyünde bir François Millet müzesi de bulunmaktadır.
Günümüzde Ressamlar Köyü Barbizon
Barbizon köyü hâla ressamlar köyü olarak varlığını sürdürmektedir. Birçok ressamın galerisine ev sahipliği yapıyor. Paris’in hemen yanında doğayla iç içe bu nadide köy dünyanın her yerinden sanatçılara ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Ayrıca yerel işletmelerden birisi La Folie Barbizon hem konuklarını ağırlıyor hem de sanatçı rezidansı olarak ücretsiz hizmet veriyor. Evet, sessizliğe ve doğanın içinde ilham alıp çalışmalarınıza devam etmek isteyen bir sanatçıysanız ücretsiz bir şekilde La Folie’yi kullanabilirsiniz.
Kendinden sonra gelen sanatçılara büyük bir ilham olan ve onların ünü ve başarısı altında isimleri gölgelenen Barbizon okulunu kısa bir şekilde andık. Okulun diğer ünlü ressamları arasında ise Charles-François d’Aubigny, Constant Troyon, Narcisse Diaz de la Pena, Jules Dupré ve Camille Corot yer almaktadır.
Kaynakça
https://www.musee-peintres-barbizon.fr/fr/malle-multi-sensorielle-lecole-des-beaux-arbres