Kültür Sanat

Varoluşçuluk ve Fransız Varoluşçular

Varoluşçuluk nedir? Fransız varoluşçular kimlerdir? Fransız varoluşçulardan Camus, Sartre ve Beauvoir’ı ele aldık.

Varoluşsal krize girmek ifadesini duymuş olabilirsiniz. Hayatın anlamsızlığını veya boşluğunu, bir birey olarak yaşam içindeki yerinizi ve hayatın değerini de sorgulamış olabilirsiniz. Bireyi merkeze alan varoluşçuluk felsefesi bu sorulara odaklanır ve insanı kendi hayatının anlamının yaratıcısı olarak konumlandırır.

Varoluşçuluk akımının temellerini 19. yüzyılda Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’ın (1813-1855) felsefesinde bulunur.

Varoluş özden önce gelir.

Varoluşçuluk bir hümanizmdir (1946), Sartre

Bu ifade varoluşçuluk felsefesinin merkezini oluşturur. Sartre, insanın özü tarafından önceden belirlenmediğini savunur. Eğer ki insanı meydana getiren bir Tanrı veya güç yoksa insanı belirleyecek bir insan doğası da yoktur.

Bunu daha iyi anlamak için Sartre’ın bu eserde verdiği kağıt bıçağı örneğine göz atabiliriz. Kağıt bıçağı (veya herhangi bir kalem, makas vb.) gibi nesnelerin üretimini belirleyen şey amaçlarıdır. Bir üretici kağıt bıçağı kağıdı kesmek için üretir. Kağıt bıçağının amacı, yani özü onun varoluşundan önce gelir. Bir kağıt kesiciyi uzun, ince, keskin bir nesne olmasında buluruz.

Varoluşçuluk ise özcülüğe karşı çıkar. Kişinin yaşadığı deneyimi bir kavrama, tanıma veya öze indirgemeyi reddeden bir felsefedir. İnsanın özgür ve kendi varoluşundan sorumlu olduğunu savunur.

Kağıt bıçağının amacı üreticisi tarafından önceden belirlenmiştir. İnsan ise özgür doğar, sorumlulukları vardır ve hayatının anlamını yaratır.

Varoluşçuluğun en önemli temsilcileri olarak Sartre ve Camus’yü düşünebiliriz ancak elbette onlar ile sınırlandıramayız. Hıristiyan varoluşçulardan Gabriel Marcel’i (1889-1973) örnek verebiliriz. Fenomenolog ve varoluşçu olan bir diğer isim ise Maurice Merleau-Ponty’dir. Ancak yazımızda varoluşçulardan üçünü tanıtacağız.

1. Jean-Paul Sartre (1905-1980)

Sartre 1905’te Paris’te doğmuş on beş aylıkken yetim kalan bir tek çocuktur. Orta-üst sınıf bir ailenin çocuğudur ve kültürlü bir burjuva ortamında yetiştirilmiştir. Ancak felsefesinin sonuçlarından biri olarak, halk hareketlerine katılmış “angaje” bir entelektüeldir. 

Les temps modernes dergisi

Sartre 1945’te, ENS’de tanıştığı Merleau-Ponty, Beauvoir ve solcu entelektüellerle birlikte “Les temps modernes”i kurmuştur. Kısa sürede diğer solcu entelektüeller dergiyi bir referans noktası olarak görür.

Sartre derginin amacını ilk baskının önsözünde belirtmiştir. Amaç, angaje edebiyatı (littérature engagée) yayınlamaktır. Angaje edebiyat, eserleri aracılığıyla veya “entelektüel” olarak kamu işlerine müdahale ederek etik, siyasi, sosyal bir davayı savunan yazarların çalışmalarını ifade eder.(1)

Angaje olmak Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinin temel inançlarından birini de ifade eder. Varoluşçuluk, insanı yalnızca kendi eylemlerinden ve kaderinden sorumlu görmez. Akım, insanı benimsemeye karar verdiği değerlerden de sorumlu olan özgür bir varlık olarak görür. Birey toplumsal olarak yararlı eylemlerde bulunmak için bilinçli kararlar vermekten de sorumludur.

Sartre’ın başlangıçta Komünist Parti’yle bağlantıları vardır. 1970’lerde ise Leninist anlamda sol için siyasi aktivizm yapar. Özellikle Maoist akımlarla bağlantıları vardır. Ancak Sartre savaş öncesi bireyci ve burjuva karşıtı bir anarşisttir, hareketlere katılmaz. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte siyasi bilinci gelişir. Savaş deneyimi, özellikle 1940’da Almanya’da hapiste mahkum olması ile dayanışmanın önemini öğrenir.

Sartre 1964’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddeder. Sartre, Nobel Akademisine Le Monde ve Le Figaro gazetelerinde yayınlanmak üzere bir açık mektup yazmıştır. Mektupta “hiçbir insan yaşamı boyunca onurlandırılmayı hak etmez” demiştir.

Sartre aynı zamanda güncel olarak aktif olan Libération gazetesinin de kurucuları arasındadır. Gazeteyi 1973’te Serge July, Philippe Gavi, Bernard Lallement ve Jean-Claude Vernier ile birlikte kurmuştur.

Hayatını, varoluşçu filozof Simone de Beauvoir ile açık bir ilişki içinde paylaşmıştır.

2. Simone De Beauvoir (1908-1986)

Simone de Beauvoir’dan sıkça sadece Sartre’ın partneri ve yazar olarak bahsedilse de kendisi varoluşçu bir filozof ve aktivisttir. Feminist mücadeleye katılmış ve kürtajın suç olmaktan çıkarılmasını savunmuştur. 

Nouvelles Questions Féministes dergisi

1981 yılında Christine Delphy, Claude Hennequin ve Emmanuèle de Lesseps ile Nouvelles Questions Féministes dergisini yönetmiştir.  Bu dergi, 1977 yılında kurulan Questions féministes dergisinin devamı niteliğindedir.

Kadın olarak doğmazsınız, kadın olursunuz.

Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet (1949)

Beauvoir, modern feminizmin mihenk taşı haline gelen felsefi ve feminist bir deneme olan “İkinci Cinsiyet”in yayınlanmasıyla ün kazanmıştır. Denemeden bölümler Les temps modernes dergisinde yayınlandıktan sonra kitap, 1949’da yayınlanmıştır.

Beauvoir, eserinde o zamana kadar bahsedilmemiş olan konuları ele alır. Kadınların erkeklere boyun eğmesi, ev işleri, menstrüasyon, mahremiyetten bahseder.

Denemenin ana sorusu ise “kadın nedir?” dir. Her ne kadar varoluşçu bir yaklaşımdan çok özcü bir hipotez gibi duyulsa da, Beauvoir anlatısıyla özcü yaklaşımı reddeder.

Beavoir için –ve gerçekten de– bir kadının bedeni onu tanımlamak için yeterli değildir. Varoluşçu filozof, biyolojik determinizmi ve özellikle annelik içgüdüsünü reddeder.

Kişisel olan yaşantıları siyasileştirerek tüm kadınların maruz kaldığı baskıları ortaya koyar. Toplumun kadınlara empoze ettiği anlatıyı, erkeklere boyun eğme ile birlikte gelen güzellik standartlarını, evliliği reddetmiştir. Varoluşçuluk felsefesi çatısı altında toplumun kadınlara dayattığı anlatıyı kınayıp kadın özgürlüğü için savaşmıştır. 1971’de kürtaj hakkını talep eden 343 kadının manifestosunu imzalamıştır.

Fransa’da feminist mücadeler, feminist devrim ve kürtaj hakkı hakkında daha detaylı bilgi almak için yazılarımıza göz atabilirsiniz.

3. Albert Camus (1913-1960)

Fransa’da lisenin son senesinde öğrencilere mutlaka okutulan “Yabancı” eserinin yazarı Albert Camus, Fransız bir yazar, filozof, gazeteci, romancı ve kısa öykü yazarıdır. O zamanlar Fransız kolonisi olan Cezayir’de doğmuştur. Kendisi 1957 yılında, daha 44 yaşındayken Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.

Varoluşçuluğun reddi, absürdizm ve başkaldırı felsefesi

Bazıları, Camus’nün yaşamı boyunca “varoluşçu” terimini reddetmiş olmasına rağmen, eserlerinin onun varoluşçu olduğunu gösterdiğini düşünmektedir. Bu sebeple varoluşçuluk altında Camus ismini görmeniz çok mümkün. Ancak filozof kendisini bu akımdan ayırmıştır. Camus’nün felsefesi absürdün (saçmanın) ve sonrasında başkaldırının (révolte) etrafında şekillenir.

Filozof; Sisifos Söyleni (1942), Yabancı (1942) ve Caligula (1945) eserlerinde “varoluşun anlamı” sorusuna ve “saçma”ya yoğunlaşır. Sisifos Söyleni’nde intihar üzerinden insan varoluşunun saçmalığını ele alır. Absürt veya saçma olan ise anlam arayışı ile dünyanın anlam ve açıklamadan tamamen yoksun olması arasındaki çelişkidir. Yani, insanın anlamaya yönelik derin arzusu ile dünyanın irrasyonel doğası arasındaki tutarsızlıktır.

Camus, Başkaldıran İnsan (1951) eserinde ise intihar ve saçmaya direnilebileceğini gösterir. İnsanın kendi değerlerini ve yaşamını savunmasının neden başkaldırı ile mümkün olduğunu açıklar. Bu eserde, isyanlar ile isyanla başlasa da cinayetlere sebep olan ve ideolojiler uğruna gerçekliği reddeden devrimler arasında ayrım yapar.

Sartre ve Camus arasında entelektüel ve siyasi bir kavga

Camus 1943’te Sartre ile tanışır ve entelektüel bir arkadaşlık kurarlar. Tanışmadan önce birbirlerini romanları aracılığıyla okuyup takdir ederler.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’nın Nazi işgaline karşı Fransız Direnişi’nde aktif olan Camus, Sartre ile birlikte direniş gazetesi Combat‘ta çalışmıştır. Ancak ilerleyen dönemlerde siyasi fikirlerinin ayrılığı sebebiyle arkadaşlıkları son bulur. Camus, şiddet kullanımını meşrulaştıran Marksist devrim anlayışını ve Sovyet totalitarizmini reddeder. Bunları, Başkaldıran İnsan eserinde de kınar.

Camus, ilerlemenin ve toplumun genel iyiliğinin arkasına saklansa bile, hiçbir ideolojinin insanlara ne yapmaları gerektiğini dikte etmemesi gerektiğine inanır. Bununla birlikte Nazi rejiminin yanı sıra Stalinizmi de oldukça eleştirmiştir.

Son olarak, Cezayir Savaşı’nda Cezayir’in bağımsızlığını desteklese de arabuluculukla aşırı şiddeti reddetmiştir. Bu dönemde arabulucu konumunda olması sebebiyle de eleştirilere maruz kalmıştır.

Dipnot:

(1) https://fr.wikipedia.org/wiki/Litt%C3%A9rature_engag%C3%A9e

Kaynakça:

  1. Doğumunun Yüzüncü Yıldönümünde Jean-Paul Sartre, Annie Cohen Solal
  2. http://classes.bnf.fr/pdf/Sartre1.pdf
  3. https://www.toupie.org/Dictionnaire/Existentialisme.htm

Yazar Hakkında

Aslı Tamay

Saint-Joseph Fransız Lisesi'nden mezun, üniversite hayatına Panthéon-Sorbonne’da başladı. Halen Paris’te felsefe lisansı öğrenciliğine devam etmektedir. Politik felsefe, gazetecilik, edebiyat ve kültür alanlarına ilgi duyuyor.

Yorum yap

Paylaş
Bağlantıyı kopyala